Dünyaca ünlü Türk piyanist ve besteci Hüseyin Sermet 30 Ağustos gecesi Külliye’de açıklanan ve 1. Olduğu belirtilen 100.yıl Marşı’nı seçen jüride olmasına rağmen ne eseri gördüğünü duyduğunu ne de eserin 1. Olduğundan haberinin olduğunu belirterek şok olduğunu söyledi.
Sermet “O akşam 100 Yıl Marşı’nın kazananı şu eser olmuştur diye bir durumla karşılaştığım zaman hissettiğim derin hayret ve kızgınlık derecesini tahmin edebilirsiniz. İlk olarak, bir önceki toplantıda oy birliğiyle alınan karar ayaklar altına alınmış oldu ve benim bundan haberim yoktu?!? Akabinde, kazanan eser olduğu iddia edilen marş önümüze dahî gelmemişti! Şahsen ben o eseri 30 Ağustos akşamı duydum.” Dedi.
30 Ağustos gecesi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen Zafer Bayramı Kutlama proğramında 100. Yıl Marşı için yarışma düzenlendiği ve bir marşın 1. Olduğu ilan edildi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen 100. Yıl Marşı Yarışması’nda Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müdürü Doç. Dr. İlker Kömürcü, eseriyle birinci seçilmişti.
Düzenlenen yarışmanın 1. olduğunu duyan ve yarışmanın jürisinde yer alan 68 yaşındaki dünyaca ünlü piyanist ve besteci Hüseyin Sermet 1. Olan marşın açıklanmasının ardından büyük şok, üzüntü ve acı yaşadığını belirterek, kendisine at sosyal medya hesabından marşın 1. Seçilmesi ile ilgil yaşananlara çok sert tepki gösterdi.
Hüseyin Sermet’in paylaşımı Bodrum Oda Orkestrası sanatçıları tarafındanda paylaşıldı.
YARIŞMANIN JÜRİ VE BİLİRKİŞİSİ OLARAK TAYİN EDİLDİM
Hüseyin Sermet açıklamasında
“Bugün sizlerle paylaşacağım yazımda, Türkiye’de “Sanat”ın, aslında ne denli bilinmediği, anlaşıl(a)madığı ve bu vasatlıktan (Câhiliyetten) kaynaklanan sebeplerden dolayı, düzgün şartlarda doğru icrâ ve inşâsını yürütmenin ne kadar imkânsız derecede zor olduğunu, aynı zamanda da, Türkiye’yi bu konuda geliştirmenin sonsuz müşkülâtı hakkında bâzı fikirlerin oluşmasına katkıda bulunarak daha münbit bir fikir arâzisi yaratması arzusuyla kaleme alıyorum. Ancak, izninizle bu 100. Yıl Marşı hakkındaki tecrübelerimi, dilim döndüğü kadarıyla îzah etmeye çalışacağım zîra bu yarışmaya “Jüri” (Jury, Fransızca ve İngilizce) üyesi sıfatıyla dâvetliydim.Ümid ederim ki şimdi anlatacaklarım ki bizâtıhî yaşanarak tecrübe edilmiştir, çeşitli sanat konularında, çeşitli kurumlarımızın çok iyi bildiğim ancak anlatmamayı tercih ettiğim olayları hakkında biraz fikir verir?
Kısaca, 100 Yıl Marşını oluşturmak için ilk bir belediyemiz olayı düzenlemeye koyulur. (Çekmeköy) Kendilerince hazırlanan bir şartnâme vâsıtasıyla bir takım arkadaşları jüri ve bilirkişi olarak tâyin ederler. Tâ ki devlet bu konunun bir belediye uhdesinde bırakılamayacak derecede önemli olduğunun farkına varana kadar. Ve konuyu resmen ele alırlar. (Bendeniz bu noktadan sonra böyle bir yarışma olduğunu öğrendim zîra konuyla ilgili benimle temâsa geçtiler.) İlk görüşmeleri yaptığımız kişiler ve Zoom toplantılarına katılan bir takım arkadaşlar, bir müddet sonra, ortalıklardan kayboldular. Akabinde İletişim Başkanlığı sevk ve idâresinde başka bir usülde toplantılar devam etti. Kısaca, Ankara’daki en son toplantıda, önümüze gelen güyâ “Beste”lerin genel zayıflığı karşısında dumûra uğradığımız için konuyla ilgili başvuru süresinin uzatılması ve, îcâbında, kazanacak eserin 29 Ekim’de açıklanması yönünde” Oy birliği” ile karar almıştık” ifadelerini kullandı.
30 AĞUSTOS GECESİ KAZANAN MARŞ AÇIKLANINCA ŞOK OLDUM
Sermet açıklamasının devamında ise “30 Ağustos Zafer Bayramı vesîlesiyle Külliye’ye gittiğim zaman, her seferinde olan kutlamalardan birine katılacağımı sanıyordum. Yanılmışım! O akşam 100 Yıl Marşı’nın kazananı şu eser olmuştur diye bir durumla karşılaştığım zaman hissettiğim derin hayret ve kızgınlık derecesini tahmin edebilirsiniz. İlk olarak, bir önceki toplantıda oy birliğiyle alınan karar ayaklar altına alınmış oldu ve benim bundan haberim yoktu?!? Akabinde, kazanan eser olduğu iddia edilen marş önümüze dahî gelmemişti! Şahsen ben o eseri 30 Ağustos akşamı duydum. Fakat ne hikmettir ki kurul üyelerinin adı okunurken benim ismim de zikredildi. (Zîra teşkil edilmiş kurulun bir üyesiydim) Ancak, görmediğim, duymadığım ve tetkik etmeme fırsat olmayan bir eserin, gıyâbımda 1. îlân edilmesi ve ismimin, sanki olayın parçasıymışım gibi davranılarak zikredilmesi neye tekabül eder? Gayr-ı ciddîliğin ötesinde bu nasıl nobran ve hoyrat bir davranış şeklidir? Kesin olansa, davranışı salt bir “Laubâli”lik olarak açıklayamayacağımızdır” dedi.
KAFANA GÖRE KARAR VERECEKTİN NEDEN KURUL OLUŞTURDUN
Sermet açıklamasının sonunda ise “Mâdem ki kafana göre karar verecektin o zaman neden bu kurul oluşturuldu? Kurulda kimsenin kazanan eserden haberi olmadığına göre, hangi “Üst Kurul” hangi bilgiler vâsıta ve bilgisiyle böyle bir karar aldıl? Kimdir bu kişiler? Farkındaysanız bu yazıyı kendi adıma yazıyorum ancak kurulun diğer üyeleri de aynı şaşkınlık içindeydiler. Tabii ki onlar, konuyu bir takım sebeplerden dolayı dillendirmemeyi tercih edebilirler. İnsanlık hâli der, geçersiniz. Ancak…… Çok sorunlu bir konu var ki bunun vebâlini çekmek istemiyorum. Bahsettiğim toplantıda aldığımız karar doğrultusunda, eserlerin genel zayıflığından hâcet olan lüzum üstüne hem Ekim ayına kadar ek süre, hem de daha çok eser alınarak, belki, daha evsaflı bir sonuç hâsıl olabilir ümidini taşıyorduk. Ya başka başvurular varsa ve onlar arasında çok güzel bir eser, eserler varsa?!? Ne onlara gereken süreyi verdik, ne de varsa o eserleri tetkik edebildik ne de…. Ama duymadığımız, görmediğimiz, bilmediğimiz, araştırmadığımız bir eser, gıyâbımda, gıyâbımızda 1. seçildi?!? Ey güzel memleketim, ey olmayan bilgi ve sanat anlayışı, ey cehâlet. Bu noktada benim en büyük korkum, şâyet böyle bir eser veyâ eserler varsa, birilerinin hakkını yemiş olmak ki bunu sîneye çekemem. Dolayısıyla bu açıklanan netîceyle alâkam olmadığını, gıyâbımda alınmış bir karar olduğunu, şahsen bundan dolayı kızgın olduğumu ve bu şekilde hareket ederek hem kendilerini, hem devleti, hem de resmî makamları küçük düşürenler içinse, hafif deyimiyle üzüntü duyarak teessüf ettiğimin bilinmesini kamuoyuna saygılarımla arz ederim” dedi.