Sokrates, devletin varlığı için AHLAK, ERDEM (ruhsal yetkinlik, iyilikçilik) ve BİLGİ’ ye dayanan yönetim biçimini savunmuştur. Bundan 2 bin 324 yıl önce yönetim erkinin vazgeçilmezleri olarak ileri sürdüğü bu önemli yönetici olma şartlarını günümüzde Belediye başkan adaylarında ne kadar görebiliyoruz? Veya şöyle soralım, bu üç kriter adaylar için baraj sorusu olsaydı acaba kaç kişi adaylık yarışında finale kalabilirdi?
Sokrates felsefesinden yerel yöneticiliğe dönelim. Bodrum’da niye her şey tersine gidiyor. Bodrum niçin freni patlamış araç veya raydan çıkmış vagon gibi yıllardır sağa sola savruluyor? Niçin sorunlarımız dağ gibi yığıldı? Sakın Sokratesin yukarıdaki yönetici olma şartlarını hiçe saydığımızdan olmasın! Ahlak yoksa, erdem yoksa, bilgi de yoksa ne bekliyoruz ki?
Siz bugüne kadar hiç Bodrum Belediyesi’nin dünya standartlarında sayılı “marka şehir” olmak gibi bir çabasını gördünüz mü? Marka şehir olmak uluslararası kalite tescili gibi bir şeydir. Marka şehirlere akın akın turist gider, hem de zengin turist. Dünyada sistem böyle işliyor. Şayet Bodrum Belediyesi’nin markalaşma kriterleriyle ilgili bir çalışması ve projesi yoksa seçmen olarak yerel yöneticilerden bunun hesabını sorduk mu? Ne gezer.
Geçelim ikinci soruya. Bodrum belediyesinden turizm sezonunu 12 aya, hiç olmazsa 6 aya çıkarma gibi bir eylem planı duydunuz mu? Sakın ha! Şeytan çarpar. 3,5 ay neyimize yetmiyor deyip yan gelip yatmak, caka satmak, siyaset koridorlarında cambazlık yapmak varken, ihaleyle aday devşirmek varken ne gerek var canım, karıştırmayın ortalığı.
Foseptiğini biyolojik arıtma pardon (!) öğütme yaparak 100 metreden denize ve doğaya pompalarsan, su krizi “geliyorum” derken önlemini almazsan, %30 ‘u geçen patlak ve kayıp kaçakları önlemezsen, yaz ortasında caddeleri yolları kazarsan, trafik çilesi hayatımızı alt-üst ederken, Allah aşkına Bodrum’a turist niye gelsin? Siz turisti aptal mı sanıyorsunuz? Peki, Bodrum’u bu hale kim getirdi? Turizm niçin can çekişiyor? Bodrum’un maddi ve manevi eşsiz değerleri nerede? Bu sürede Bodrum’u kendilerine oylarımızla emanet ettiğimiz Belediye başkanlarımız ne yapıyorlardı? Niçin müdahil olmadılar, yetkileri mi yetmedi, yoksa yetenekleri mi?
20 yıldır anlatmaya çalıştığım, her biri Bodrum manifestosunun bir bölümünü oluşturması gereken bu kavramlardan hangisini başkanlarımızın ağzından duydunuz? Bunlarla ilgili bir plan, proje veya çalışma gördünüz mü? Nedir onlar;
“ Koruma-kullanma dengesi, taşıma kapasitesi (enkaz taşıyan bir kamyonun bile “istiap haddi” var ama Bodrum’un yok.), toplam kalite yönetimi, Bodrum özel imar Yasası, stratejik plan, master plan, sürdürülebilir turizm ve yaşam, marka şehir Bodrum…”
Bunların hiçbirisini faaliyet planına almayan kişi sizce hakkıyla Belediye Başkanlığı yapmış olabilir mi?
Ama artık denizin bittiği yerdeyiz. Gemi karaya oturmak üzere. İşi şansa bırakma lüksümüz yok. Bodrum biterse hepimiz batarız. Ne turizmci kalır, ne tekneci, ne esnaf, ne de inşaatçı.
Demem o ki; rant avcısı yatırımcı sömürür, talan eder; Bodrum’u bitirdikten sonra sömürecek başka yerlere kaçar ama biz derdimizle baş başa kalırız.
Yetti gari! Verdiğimiz krediler bitti. Körü körüne particilik yok. Bodrum’un 30 yıllık birikmiş sorunlarını 5 yılda kim çözme sözü veriyorsa o gelsin. İşi bileni baş tacı yapalım.
Şu gerçeği görelim ki; Bodrum yoğun bakımda, acilen yeniden hayata döndürülmesi gerekiyor. Şimdi partiler üstü bir konsensüs şart. Turizm hassas bir sektördür. Beyaz kumaş gibi leke kaldırmaz. Bir sezon bir hata yaparsanız beş yıl bedelini ödersiniz. Bu nedenle bize A parti- B parti diye dayatmayın Bodrum’a hizmet lazım.
Körü körüne particilik karın doyurmadığı gibi hiçbir sorunumuzu da çözmüyor. O nedenle bize BODRUM PARTİSİ lazım.
Bodrum’un sorunlarını en az gelecek elli yıllık vizyonla kökten çözecek projeler için minimum 30 milyar tl gerekiyor, yeter mi? Elbette yetmez. Bu projelerin önemini anlayacak ve Ankara’da sahip çıkacak yürekli bir başkan lazım.
Anlat projeni, göster kaynağını, seçmeni ikna et oyu al. Artık körü körüne particilik dönemi bitti. Tercihimiz Bodrum’dan yana olmalı.
Sokrates’le başladık isterseniz İbni Sina ile bitirelim; “ Dünyayı değiştirebilmek, yalnızca; insanların kalpleri, toplumların vicdanları değiştiğinde mümkündür.”
Sağlıcakla kalın.