Ülkemizde geçmiş dönemlerde çokça duyulan anayasa askıya alındı terimini, küçük bir çocukken, evlerde kutsal kitapların duvara asılması gibi bir durum sanarken, hukuk fakültesinde değerli hocamız İbrahim Kaboğlu’ndan, aslında bu terimin neyi anlatmaya çalıştığını öğrenmiştim.
Anayasa Mahkemesi kararının, Yargıtay dairesi tarafından tanınmaması ve uygulanmaması ile Anayasa’nın yine askıya alındığı bu dönemde, durumun topluma olan etkisi, mahkeme kararlarının toplum tarafından tanınmaması olarak ortaya çıkabilir. Ki işte o zaman, tüm hukuk sistemi, bizzat toplum tarafından askıya alınır ve demokratik hukuk devletleri açısından hiç istenmeyen sonuçlardan olan
‘’herkesin kendi adaletini kendi sağlaması’’ korkutucu sonucuna ulaşılabilir.
Neresinden tutsak tutulmayan yargılama süreçlerimizin neticesinde verilen mahkeme kararlarının, toplumsal vicdani rahatsız edecek derecede az bulunması ile toplum kendi adaletini sağlama yoluna sapabilir.
Bu yola sapılmasına dair emareler, sosyal medyada paylaşılan yorumlarda, bir çocuk istismarı failinin, nasılsa cezaevindeki mahkumlar tarafından cezalandırılacağına dair ifadelerle görülmeye başlandı. Bu toplumsal huzur ve hukuk devleti açısından çok tehlikeli bir durumdur.
Askıda hukuk durumuna düşmemek için, suç ve ceza teorileri gereği, suça uygun ve caydırıcı cezaların verilmesi gerektiği açıkken, kanun koyucunun toplumun özellikle hassas olduğu, çocuk istismarı ve hayvan istismarı gibi durumlarda mevzuat değişikliğinde hareketsiz kalması, toplumu iyice çileden çıkartmış durumda. Çünkü günün sonunda, hakimler kanunlarla bağlı ve kanunda sanık lehine hükümlerin uygulanması, iyi hal nedenlerinin uygulanması gerekliliklerinin yanında zaten kanunda mevcut cezalar ve karşılıkları da caydırıcılıktan uzak.
O yüzden, toplum kendi adaletini sağlama yoluna sapmadan, hukuk devleti çerçevesinde kalınması için artık kanuni düzenlemelerin yapılmasında gecikilmemesi gerekiyor.