Günümüzdeki en büyük problemlerimizden biri ‘an’ı yaşayamamak. Ya geçmişe takılıp kalmışız; arkamıza bakarak yürümekten boynumuz tutulmuş; ya da ileriyi görmeye çalışmaktan gözlerimizi kısarak bakar olmuşuz. Şu gözlerimizi açsak da etrafımıza alıcı gözle mi baksak?
Artık bu konuyla ilgili sayısız video, meditasyon, eğitici yayınlar var çünkü birçoğumuz aynı dertten muzdaribiz. Bir düşünelim; ‘küçük çocuklar neden mutlu?’ Onlar geçmişe de geleceğe de takılmazlar da ondan. Bazı yetişkin insanlar aralarında bir sorun yaşadıklarında bunu geçmişe takılarak yıllarca kinle sürdürürken küçük çocuklar kavga eder iki dakika sonra unutur birbirlerine sarılıp oynamaya devam ederler.
Çocuklar suyla oynar mutlu olur, toprakta yuvarlanır ‘kirlendim’ demez, çiçeğin rengini, denizin mavisini görür mutlu olur. İşte ne yazık ki biz artık bunları göremez olduk. Kendi yaşadığım bir olaydan örnek vereyim. Yakın zamanda gerçekleşen güneş tutulması için uyumayı çok seven bir arkadaşımı uyandırıp ‘gel tutulmayı izleyelim’ diyerek onu zorla ikna ettim. Kahvelerimizi alıp Bodrum’un masmavi gökyüzüne kafamızı kaldırıp baktığımızda arkadaşım şunu dedi: ‘ben gökyüzüne, güneşe hiç böyle bakmamıştım meğer dünya ne kadar da güzelmiş’. (gülüştük).
Belki binlerce kez baktığı gökyüzünün güzelliğini belki ilk kez farketmişti arkadaşım. Haydi biz de, hele ki Bodrum gibi cennetten bir köşede yaşayanlar…Gökyüzünün, denizin mavisine; begonvillerin sarısına, pembesine tekrar bir alıcı gözle bakalım. Ne olduysa oldu ne olacaksa olacak, bırakalım aksın hayat. Sabah deniz suyuyla yıkayalım yüzümüzü, yalın ayak basalım toprağa, yağmurda ıslanalım, gözümüzü kısarak baktığımız şey güneş olsun. Deneyelim mi ne dersiniz?
Var mısınız tekrar çocuk olmaya?