Yargı sisteminde, yargılama süreçlerinin uzun sürmesinin, herkes tarafından bilinen birçok sonucu var. En popüler tez de, geç gelen adalet, adalet değildir. Bu duruma bir de, enflasyon temelli paranın değer düşümlü ekonomik şartlar eklendiğinde, adaletin gecikmesinin gerçekten nasıl bir olumsuzluğa neden olduğu, gözler önüne seriliyor. Son iki yıldır, borçlunun kral, alacaklının sefil olduğu bir ortamdayız. Türk parası değer kaybettiğinden, borçların ödenmediği her yeni gün, borçluya kar olarak yansıyor. Hele ki, konu yargılamaya gitmiş ise, borçlu uzayan süreçte, bir çeşit finansal kredi kullanmış gibi bir durum doğuyor. Alacaklı ise, alacağına kavuştuğu gün kuş kadar kalmış tahsilatı ile kalakalıyor.
Günümüzdeki enflasyonist ortamda, maddi menfaatler açısından yargı sisteminin uzun bir yol olması, ülkemizdeki maddi konuların yani alacak taleplerinin yargıya yansıması, alacaklı açısından oldukça büyük bir sorunsal haline gelmiştir. Yargı sisteminde para alacaklarına uygulanan faiz çeşitleri yasal faiz ve ticari faiz ile işçilik alacakları bakımından uygulanan mevduata uygulanan en yüksek faiz dahi günümüz şartlarında paranın değer kaybının önüne geçilmesi için yeterli olmamaktadır. Yani yargılama süreçlerinde uygulanan hiçbir faiz türü şu anda paranın değer kaybının önüne geçememektedir. Yargılamanın sonunda ne kadar iyi bir sonuç da çıksa, yargılama süresince paranın değer kaybetmiş olmasından dolayı, dava kazanmış olan taraf da, tatmin olamıyor.
Bu noktada yargılamaların uzunluğundan dolayı, geciken mahkeme kararlarının, adalete hizmet etmesi de beklenemez bir duruma geldi. Çünkü paranın değer düşümünün karşılanmadığı bir ortamda; alacak talebi haklı dahi olsa, borç ödemesinin mümkün olduğunca geç yapılması beklenir. Hatta konu yargılamaya taşınsa ve yargının kararı alacağın haklılığını onaylasa da, her şekilde borçlu kişi finansal olarak daha iyi durumdadır.
Yıllar süren yargılamalar sonucunda, süreçte faiz işlese dahi enflasyon karşısında değer kaybedip erimiş bir alacağın tahsilatı, alacaklıyı tatmin etmiyor ve paranın değer düşümü neticesinde alacaklı gerçek anlamda alacağına kavuşmuş olmuyor. Böyle enflasyonist bir ortamda, borçluların borçlarını ödeme niyetine girmemesi ise, doğal karşılanan bir durum oluyor.
Paranın değer kaybının giderilmediği durumlarda, paranın değer kaybının talep edildiği munzam zarar tazminatı yoluna başvurmak mümkünse de, bu hukuki kurum da diğer yargılamalar gibi uzun sürdüğünde, yine etkili bir sonuca ulaşılamıyor.
Özellikle, ekonomik bakımdan daha güçlü olan taraf yargılamaların uzunluğundan faydalanarak yıllar sonra ödeyeceği paranın maddi değerinin çok daha düşük olacağını bilerek, yargılama öncesi ödeme yapmaya yanaşmıyor. Bu durum işçi ve işveren ilişkisinden doğan alacaklarda, emeğin sömürülmesi, ticari alacaklarda ise belki şirketlerin borca batmasına sebep olabilecek durumlara yol açabiliyor.
Yargı sisteminin, en etkili şekilde adalet dağıtabilmesi için, enflasyonist ortamda, paranın değer kaybını önleyici faiz düzenlemeleri yapılması ve aynı zamanda da yargılamalara hız kazandırılması gerekiyor. Aksi halde, haklı olmak veya dava kazanmak, yargılamaların sonucundan mutluluk getirmiyor.