Yeni yılın ilk hafta sonuna, Bodrum Cennet Koyu’ndaki bir şirkete halihazırda düzenlenen inşaat ruhsatının Bodrum Belediyesi tarafından iptal edildiğine dair haber ile girdik. Tüm Bodrum severlerin uzunca bir süredir ulaşmaya uğraştığı bu neticeye nasıl varıldı, nasıl bir hukuki süreçten geçildi, hiç bilmeyenler ve belki de bugüne dek hiç ilgilenememiş olanlar için, basit ve özet bir anlatım yapmak gerekirse, yıllar önce T.C. Hazinesinin mülkiyetinde olan bu olay arazi, hazine tarafından bu şirkete satılmış ve mülkiyeti de devredilmiştir. Sonrasında ise, bazı kişiler arazi üzerinde mülkiyet hakkına ilişkin taleplerle dava açmışlardır.
Bu yolla, Danıştay tarafından hazineden mülkiyetin devrini sağlayan işlem iptal edilerek, Danıştay kararı ile şirketin mülkiyetinin devrine ilişkin hukuki işlemin geçersizliğine hükmedilmiştir.
Devam eden bu hukuki süreçte bir süre önce, Cumhurbaşkanlığı kararı ile Danıştay kararı hilafına anılı arazinin mülkiyetinin şirket üzerinde olduğuna dair karar yayınlanmıştı. Bu karar çerçevesinde tapu sicilinde şirketin malik görünmesi ve imara ilişkin işlemlerin yasaya uygun olması ile Belediye Meclisinde yeniden değerlendirildiğinde, Cumhurbaşkanı kararının, bir idari karar olmasından dolayı, idari bir kararın, Danıştay yani bir yargı kararından daha üstün olamayacağından hareketle, evvelden düzenlenen inşaat ruhsatının iptal edildiği, açıklandı. Ruhsatın düzenlenmesi de, şimdi iptal edilmesi de idari bir işlem olduğu ve idari işlemler yargı yolu ile denetlenmeye açık olduklarından, inşaat ruhsatı iptal edilen şirketin yargı yoluna gidebileceği de muhakkaktır. O nedenle, henüz Cennet Koy’daki inşaat ruhsatının hukuki durumu belirsizdir denilebilir.
Bu sürece ilişkin iki önemli konu öne çıkıyor. En önemlisi, demokratik bir hukuk devletinde vatandaşların, demokratik haklarını kullanmaları için birlikte hareket edebilecekleri sivil toplum kuruluşlarının varlığının ve birlikte hareket etmesinin önemi, ki bu olay parmakla gösterilecek bir örnektir. Eğer ivil toplum kuruluşları bu denli net birlikte hareket etmeyi başaramasaydı, inşaat ruhsatının iptaline dair belediyenin bir kez daha hukuki süreci gözden geçirmesi ve iptale neden olan süreci değerlendirmesi söz konusu olamayacaktı. Bu sonuç sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışmasının bir sonucudur. Sivil toplum kuruluşları, etkin ve yetkin çalışma sağladıklarında, siyaset veya bürokrasiden çok daha verimli netice elde edebilirler.
İşte bu durum demokratik hakların en direk kullanımıdır.
Sürece dair dikkate çeken diğer bir unsur ise, basının gücü. Basın ve yayın özgürce yayın yaptığında, doğrular ve yanlışların sorgulanmasının sağlanması ile ancak doğru yönetim yolları bulunabilir. Aksi halde, hatalı yollardan dönülmesi mümkün de olmayabilir ve hataların içinde kaybolunabilir. Demokratik bir hukuk devletindeki en önemli unsurlardan olan basının, toplumun sesini duyurması ile kaybolmadan, bir yola girildi. Bundan sonrası yine bir hukuk süreci olarak takip edilecektir.