Girit Adasının hukuken hala Türk toprağı olduğunu bilen kaç kişi var? Şimdiye kadar böyle bir iddiaya herhangi bir mecrada rastladınız mı?
Hatta bu iddia değil kuvvetli bir tarihi ve diplomatik tezdir. İçimizdeki yabancılar/mandacılar, ekalliyet kalıntısına dönüşmüş mankurtlar belki inanmayacaklar, hatta bu tez sahiplerini şovenistlikle suçlayacaklar ama eninde sonunda Girit gerçek sahibine teslim edilecek. Bunu hep birlikte göreceğiz.
Girit’te Yunan soykırımının canlı şahidi nur yüzlü Fatma Nine işte o zaman mezarında huzur içinde yatacak. Kim bilir, belki de semadan Girit’i temaşa eyleyip bu sefer sevinç gözyaşlarıyla iki yüz yıllık ızdırap ve hasret ateşini söndürecek.
Nasıl olacakmış o iş diye, bazılarının yarı istihza, yarı endişeyle söylendiklerini duyar gibi oluyorum.
Önce tek ve net cevabımı vereyim, sonra da tekniğine geçelim. İnanırsa, güçlü ve adil olursa bu milletin başaramayacağı hiçbir iş yoktur.
Gelelim işin tekniğine; MSB Eski Sekreteri E.Kur. Albay Ümit Yalım’ın tespit ettiği, bugüne kadar dikkatlerden kaçan veya sümen altı edilen gerçek şudur; “ Girit Adası’nın sadece 4’te biri Yunanistan’a aittir. Uluslararası antlaşmalara göre Girit’in 4’te üçü ve etrafındaki 14 adacık hala Türkiye’nindir.”
Ayrıca Girit’in tamamının Yunanistan’a devredildiğine dair uluslararası geçerliliği olan hiçbir anlaşma yoktur.
30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması’nda Girit’in 4’te üçü müttefik devletlerden Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’a devredilmişti. Kimin malını kime devrediyorsun? O da ayrı bir mesele. Sonra bu ülkeler dönemin konjonktürü gereği haklarından feragat edince bu hakkın doğal olarak hukuken asli sahibi Osmanlı’ya rücu etmiş olması gerekmiyor mu? Sonuçta Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi mirasçısı olarak Girit’in şu andaki gerçek hak sahibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Üstelik ada, o günden bu güne Yunanistan’ın işgali altındadır.
Hukukçularımız, politikacılarımız, diplomatlarımız, uzmanlarımız uyuyor mu? Burada Yunanistan’a karşı açılması gereken üç dava var; birincisi SOYKIRIM, ikincisi TAZMİNAT ve FUZULİ İŞGAL.
Niçin SOYKIRIM? Tarihi belgelerle sabittir ki Batılı tarihçilerin gözleri önünde Girit nüfusunun 19.yy’da yarıdan fazlası Türk ve Müslüman iken kaçabilenlerin dışında tamamı katledilmiştir. Şimdi ise Girit’te derman için arasan bile bir tek “evlad-ı fatihan” Türk bulamazsınız. Bu soykırım değil de nedir peki?
Tazminat’a gelince; Başta Osmanlı kayıtları olmak üzere tarihi vesikalar ışığında Giritli Türklere ait tüm gayrimenkul mülkler tespit edilmeli, hemen tazminat davaları açılmalıdır. İşte, soykırım hakkında uluslararası mahkemelere sunacağımız belgelerden birkaç örnek; İngiliz Tarihçi Henry Noel Brailsford geçtiği haberlerde ve hatıralarında, Girit’te gördüklerini “toplu katliam” olarak belirtmiş ve bunun “soykırım” olduğunu açıkça yazmıştır.
Yine, İngiliz Tarihçi W. Alison Phillips şahit olduğu katliamları şöyle anlatıyor;
“ Türklerin hepsini (dikkat edin hepsini diyor, yani sağ kalanı yok. A.K.) soğukkanlılıkla öldürdüler. Çaresiz yaşlı adamları, kadınları, küçücük çocukları sığır gibi katlettiler.”
Fuzuli işgal konusuna gelince; katlettikleri ve canını kurtarmak için kaçmak zorunda kalan Türklerin mallarına el koyan Yunanistan tazminat olarak bu malların bedelini ödeyerek veya iade ederek kurtulamaz. 200 yıllık işgalin de bedelini ödemek zorundadır. Bu davaları kazandığımız ve uluslararası kamuoyu oluşturduğumuz takdirde otomatik olarak Girit’in Türk toprağı olduğu tescillenmiş olacaktır.
Girit konusunda bir başka gerçek ise şudur; Girit hiçbir zaman Yunan toprağı olmamıştır. Yunanistan resmen Girit’e çökmüştür.
Muğla’mıza 180 km uzaklıktaki Girit’i 1699 yılında Venediklilerden fethetmişiz ve orada yaşayan bir avuç azınlık Rumlar Osmanlı’nın dini, insani, ticari hoşgörüsü ve adaleti sayesinde adada palazlandılar hatta bu özgürlük ortamından sonradır ki Mora yarımadasından Girit’e Yunan göçü başlamıştır. Buna rağmen 19.yy’a kadar Türk nüfusu daima yarıdan fazla olmuştur.
Yüzsüzlüğe, pişkinliğe bakar mısınız? Hem Osmanlı’nın müsamahası sayesinde Girit’te adam gibi yaşa, Venediklilerin kapattığı Osmanlı’nın açtığı Ortodoks Kilisesinde ibadetini özgürce yap sonra da Batı’nın gazına gelerek (tıpkı şimdi olduğu gibi) asırlarca güven içinde birlikte yaşadığın Türkleri son ferdine kadar katlet ve Türkiye’nin öz mülkü olan Girit’e çök.
Tüm bunlar yetmemiş gibi kalk, güya Türkleri soykırımcı ilan etmek için karşımızdaki İstanköy adasına, yönünü de Bodrum’a çevirerek, sözde “soykırım anıtı” dik, olacak iş değil. İşin acı tarafı; bu iftira anıtına Bodrum’dan ne STK’lardan ne de remi makamlardan tek bir tepki bile yok. İşte insanı üzen ve kahreden de burası.
Tekrar haykırıyorum; Ey Türkiye! Ey Bodrum! Gözümüzün içine baka baka burnumuzun dibinde Yunanistan bizi soykırımcı ilan etti ve bunun anıtını dikti. Ege’deki adalara ve adacıklara tek tek el koyarken sustuğumuz gibi bu iftiraya ve hadsizliğe karşı söyleyecek bir çift sözümüz yok mu? Şayet yoksa, tarih ve torunlarımız bizi asla affetmeyecek, bu böyle biline!