Her milletin bilge kişileri vardır. Bizdeki Yusuf Has Hacib, İbn-i Haldun, Edip Ahmet Yükneki, Şeyh Edebali, Yunus Emre, Mevlana gibi…
Bunlar sıradan insanlar değillerdir. Bir medeniyet mefkuresinin kurucu unsurları ve yapı taşlarıdır. Öngörülü ve bilinçli milletler geçmiş değerlerini inkar etmeden, yok saymadan onlarla geleceğin mayasını tutarlar. Akif’in deyimiyle “ kökü maziden olan ati” olurlar.
Peki bizde nasıl oluyor bu iş? Önce Türk- İslam tarihi öncesini yok sayacaksın, itibarsızlaştıracaksın, genç nesilleri kendi öz kültüründen ve ecdadından habersiz yetiştireceksin. Sonra da üstünde oturduğun vatan toprağı ve Osmanlı’nın Düyun-u Umumiye’den kalan borçları hariç, geçmişin tüm değerlerini inkar edeceksin.
Cehaletin ve gafletin böylesine pes doğrusu.
Geçmişimizi inkar etmekle elimize ne geçti veya kimleri sevindirdik? Bir ağacın bile kökünün derinlerde olması (içine kurt düşmedikçe) onun uzun ömürlü ve dayanıklı olduğunu gösterir. Tıpkı zeytin ağacı, çınar ağacı gibi…
Taparcasına öykündüğümüz hiçbir Batı ülkesi bizdeki gibi geçmişini inkar yoluna gitmemiştir. Aristo’ya, Sokrat’a Eflatun’a sahip çıktıkları gibi, Bacon’a, Thomas Hobbes’e de, John Venn’e de sahip çıkmışlar. Kant; Hegel, Marx, Nietzche; Goethe de onların yolunu aydınlatmıştır.
Peki bizde noldu? Geçmişe ait ne varsa yok saydık, ötekileştirdik, itibarsızlaştırdık. Ancak atladığımız evrensel bir kural var ki; medeniyetler geçişkendir, tarih boyunca birbirlerinden etkilenmişlerdir. Salt-ari, katıksız bir medeniyetten bahsedemeyiz.
İslam felsefesi, Antik Yunan’dan etkilenmiştir. Osmanlı Türk – İslam medeniyetini Bizans’ın devamı sayanlar vardır. Batı rönesansı gözlerini Endülüs İslam medeniyetinde açmıştır.
Bu gerçekler ortada iken asırların birikimi olan kültür ve medeniyetimizi yok saymakla elimize ne geçti? İki yüzyıllık geçmişimizi, bir o kadar da geleceğimizi kararttık. Tarihimizi ve kültürümüzü gençlerimize öcü gibi gösterdik. Onlara geçmişi olmayan nesepsiz bir konuma düşürdük. Tekrar soruyorum elimize ne geçti? Ekonomik kalkınmasını tamamlamış dünyanın en zengin ülkesi mi olduk? Yoksa yeni bir medeniyet mi inşa ettik? Şayet bunların hiçbiri değilse, bu devasa soruları doğru yanıt bulabilirsek belki toparlanma şansı yakalayabiliriz.
Dedim ya medeniyetler geçişkendir. Mesela Çin medeniyetinde ve Eski Ön Türk medeniyetinde bu etkileşimi sıklıkla görebiliriz. Bunda yadsınacak hiçbir şey olamaz. Zira bilim ve medeniyet toplumların evrensel ortak değerleridir.
Bir örnekle perçinleyelim. Konfüçyüs’un aşağıdaki muhteşem sözünü Çin’e ait diye kim inkar edebilir? Bir tek harfini bile değiştirmeye kim cüret edebilir?
Çin kültür ve medeniyetinin kurucusu Konfüçyüs diyor ki;
“OLGUN İNSAN GÜZEL SÖYLEMESİNİ BİLEN İNSAN DEĞİL, SÖYLEDİĞİNİ YAPAN VE YAPABİLDİĞİNİ SÖYLEYEBİLEN İNSANDIR.”
Bu sözden politikacılarımızın ibret alabilmesi için ne kadar dil döktüm değil mi?
Siyaset, millete hizmet etmenin ilim ve sanatıdır. İnsana hizmet ise kutsal bir iştir. Böyle olunca da içinde felsefeyi, sosyolojiyi, ekonomiyi, iletişim bilimini ve ahlakı da barındırmalıdır.
Başkan adaylarımızın seçim kampanyasından önce Konfüçyüs’un yukarıdaki etik değeri çok yüksek olan muhteşem sözünü ezberlemeleri ve özümsemeleri gerekir.
Ehliyet ve liyakat her işin başıdır. Yerel yönetim ve idarecilik tecrübeniz var mı? Bu konuda kendinizi ne kadar yeterli görüyorsunuz? Birilerinin, ince hesaplarıyla arenaya itilenlerden misiniz? Yoksa kendi öz ve özgür iradenizle
“Ben Bodrum’un sorunlarını biliyorum, çözüm projelerim hazır, dersime çalıştım. Kaynaklarımı da ayarladım. Bodrum’ un 30 yıllık birikmiş, aynı zamanda turizm ve yaşam kalitesi açısından bize pahalıya mal olmuş dev sorunlarını 5 yıl içinde çözmeye muktedirim. Buna cesaretim ve tecrübem yeter” diyebiliyor musunuz?
Bunu demeden önce lütfen Konfüçyüs’un yukarıdaki sözünü yeniden okuyun, elinizi vicdanınıza koyun ve dürüstçe cevap verin. Bu ağır yükün altından kalkabilecek misiniz?
Bahsettiğim yük öyle park, bahçe, kafeterya açmaya benzemez. 30 milyar TL bütçe gerektiren bir yükten bahsediyorum. Geçmişe dönmek bize fayda sağlamaz, nasıl olduysa olmuş, bugüne gelmişiz. Önümüze bakalım.
Trafik, su, kanalizasyon- arıtma, yapılaşma, turizmsel kentsel dönüşüm, yol… Yani kısaca tüm alt yapı ve üst yapı yeniden elden geçecek ve uzmanlara göre muhammen maliyeti 30 milyar TL.
Cevabınızı verirken lütfen çok iyi düşünün. Bu iş çocuk oyuncağı değil, Bodrum’ un kaybedecek vakti yok. Yetti gari beklediğimiz…
Şunu da belirteyim ki bu saydıklarımı sağır sultan da biliyor. Herkes söylüyor da fizibil (yapılabilir- uygulanabilir) projelerinizi kaynaklarıyla birlikte göstermeden sizlere kimse inanmayacak. Şimdi bu durumda Konfüçyüs’ ün sözünü bir kez daha okuyalım ve ona göre meydanlara çıkalım.
Daha bunlar kaybedilmiş, çalınmış yıllarımızın telafisi. Gelecek için yapılacak o kadar çok şey var ki şaşarsınız.
Yarımada’da yapılaşma – rant ekonomisinin turizmin önüne geçtiği yadsınamaz bir gerçektir. Ana misyonumuz olan turizmi tekrar Bodrum ekonomisinin amiral gemisi yapmak için hangi projeleriniz var?
Bodrum’u tekrar iç ve dış turizmin göz bebeği yapacağınıza ve turizm gelirlerini ikiye katlayacağınıza inanıyor musunuz? Turizmi 10 aya yayacak alternatif yatırım planlarınız nelerdir?
Tüm bu sorulara lütfen Konfüçyüs’un yukarıdaki sözünü tekrar hatırlayarak cevap veriniz. Şayet başaracağınıza inanıyorsanız lütfen bizi de inandırın.
Şimdilik bu kadar.
Hoşça kalın.
Ahmet Karataş