Elbette her şey para değil. Parayı değerli kılan helal/meşru kazanç, devamlı kılan ise “DEĞERLER”dir.
Turizme ve turizm girdilerine bu açıdan baktığımızda göreceksiniz ki, elle tutulur yanımız yok. Meşhur bir söz vardır; Deveye sormuşlar, ”neren eğri” diye; deve cevap vermiş; “NEREM DOĞRU Kİ?
“Değerler” demişken biraz açalım. Sadece bizim için değil, kökü binlerce, onbinlerce yıl öncesine dayanan, medeniyetler kurmuş milletlerin bu kadar uzun soluklu yaşama şansı elde etmelerinin nedeni; değerlerine sahip çıkmaları ve yaşatmalarıdır. Yozlaşmadan, başkalaşmadan kültürleriyle birlikte kendileri olmalarıdır.
Turizmde de durum ve şartlar değişmiyor. Çünkü bu evrensel hayatta kalma kuralıdır. Gittiğimiz ülkelerden aklımızda kalan, kalıcı iz bırakan şeyler genelde oraya ait tarihi ve kültürel değerlerdir. Bu küçük izlenim bile oluşturacağımız turizm politikalarımızın bir işaret fişeği olabilir.
Her şeyde olduğu gibi turizmde de kolaycılığa kaçıyoruz, eyyamcı turizm anlayışını tercih ediyoruz. Bu işin günü kurtarmakla olamayacağını, ödediğimiz onca bedellere rağmen hala idrak edemedik. Tutturmuşuz deniz-kum-güneş, ye-iç, gez-toz, eğlen… İşte sana fıstık gibi turizm. Oh ne ala memleket! Ondan sonra da ağlamaya başlıyoruz. Neymiş efendim, üç ay sezon mu olurmuş, sektör zarar ediyormuş, rezervasyonlar iptal olmuş, daha ne ağıtlar, ne ağıtlar… Durun hele, bunlar daha iyi günlerimiz. Henüz dibi görmedik, asıl siz o zaman seyreyleyin gümbürtüyü.
Peki bizi bu çıkmaz sokağa kim getirdi? Sorumluları kimler? Fatura kime kesilecek? Bu durumda suçlu ayağa kalk diyemiyorum. Çünkü koskoca Yarımada’da neredeyse oturan kalmayacak.
O halde bu yanlıştan dönmek mümkün mü? Elbette mümkün ama ne yaparsak yapalım artık Bodrum’un orijinal geleneksel fabrika ayarlarına dönmemiz mümkün olmayacak. Çünkü yaşam alanlarımızı yok ettik, doğamızı katlettik. Bundan sonra yapacağımız her yapıcı-kalıcı ve samimi hamleler bile ancak ve ancak selden kütük kapma mesabesinde olacaktır.
Ama yine de tamamen kapıya kilit vurmaktan iyidir. Yani bir yerlerden başlamak şart. Mesela BÜYÜKŞEHİR bize Yarımada’da atıkların, kanalizasyonun artık denizlerimize ve doğaya pompalanmadığını ne zaman garanti edecek? Bunun için kapasite ve teknolojik yatırım gelecek kaç yıla göre planlandı, bilen var mı?
Yine aynı şekilde çöp konusunda SIFIR ATIK planlamasının neresindeyiz? Çöpte servet yattığını idrak ettik mi? Ettiysek hangi son teknoloji donanımlı çöp fabrikasını kurduk? Yoksa kağıdı, plastiği ve metali ayrıştırıp kalanı vahşi depolama yöntemiyle doğaya mı bırakıyoruz?
Devam edelim. Şayet “Bodrum markadır” diye caka satıyorsanız ve turizmden bahsediyorsanız “susuz yaz” olur ama “susuz Bodrum” ve “susuz turizm”in olamayacağını bilmeliydiniz. Bunun mazereti olamaz. Şayet mazeret üretecekseniz o makamlara talip olmayacaktınız.
Yetmedi! Turizm cenneti diye övündüğümüz Bodrum, yılda 12 ay para basması gerekirken dağı taşı beton yığınına çevrilirken neredeydiniz? Bu betonlar gökten paraşütle inmediğine göre doğamız yok edilirken taşıma kapasitesi rafa kaldırılırken, ruhsatları verirken trafiği, altyapıyı, suyu, arıtmayı, denizi ve insanca yaşamayı hiç mi düşünmediniz?
En acıtıcı soruya geliyorum. Bu yağmanın sonu ne zaman gelecek? Rant canavarlarının ve doğa tecavüzcülerinin iştahlarının kesilmesini bekliyorsanız yanılıyorsunuz beyler. Çünkü onlar Bodrum’u değil cukkayı severler. Çünkü Bodrum’un geleceği onları ilgilendirmez. Onları ilgilendiren tek şey; kaç bina diktikleri ve kaç milyon dolara sattıklarıdır.
Bitmedi! Becerikli, vizyoner, ortak akla değer veren ve stratejik düşünen kadrolarla yukardaki hatalardan dönmek ve zararları telafi etmek kısmen mümkün ancak asıl sorun zihniyetlerde. Biz turizmi değerlerimizi sergilediğimiz bir sektör ve kültürümüzü tanıttığımız sürekli turist çeken “Fahri Elçilik” gibi değil de “Kap-kaç” sektörü olarak görmeye devam edersek bize bu kadarı bile fazla.
O halde yapılması gereken ilk şey; “ZİHNİYET DEVRİMİ” dir. Yani turizm politikamızı, turizm psikolojimizi ve turizm felsefemizi, hatta tüm insani-etik değerlerimizi gözden geçirmeliyiz. Demem o ki; Bodrum’u bu girdaptan kurtaracak tek yol, turizm stratejilerinin değerlerimiz üzerine inşa edilmesidir. Vesselam…
Haftaya değerlerimizi gün yüzüne çıkarma bağlamında Bodrum Sanal Türk Bilim Tarihi Müzesi önerim üzerinde duralım.
Hoşça kalın
Geleceksiz kalmayın…