Nihayet, dış basının nitelemesiyle “yeryüzündeki” yüzyılın en önemli seçimini geride bıraktık. 15 Mayıs 2023’ten itibaren dünya ve Türkiye yeniden şekillenecek. Kartlar yeniden karılacak. Şu ana kadar hiçbir seçim görmedik ki Türkiye’nin seçimi dünyada bu kadar gündem oluştursun.
Zikretmeden geçemeyeceğim beynimi tırmalayan, birkaç hususa dostane duygularla değinmek istiyorum.
Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir.” sözünü rehber edineceğimiz ve dış politikamızı ve diplomasimizi ona göre şekillendireceğimiz yerde muhalefetimiz seçimle ilgili dışarıdan gelen müdahalelere karşı tavır koyması gerekirken en ufak bir tepki dahi vermedi. Bu teslimiyetçi tutum seçmenin gözünden kaçmadı. Hatta seçimin sonucunu bile etkiledi.
Millet İttifakı, topyekün gür bir sesle “Ey Batı! Ey ABD… Size ne oluyor? Haddinizi bilin. Türkiye bağımsız bir ülkedir, bu yönlendirmelerinizi ve manşetlerinizi iç işlerimize müdahale olarak telakki ediyoruz. Lütfen ellerinizi ülkemizin üstünden çekin. Biz sizin telkinlerinizle ve desteklerinizle değil, seçmenin hür iradesiyle iktidara talibiz. Biz nasıl sizin ülkelerinizdeki seçimlerinize müdahale etmiyorsak siz de bize karışamazsınız, gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz.“
Adı üstünde Millet İttifakı milli bir duruş gösterebilseydi, terör örgütlerine ve vesayetçilere karşı (FETÖ+PKK vd.) net tavır alabilseydi eminim ki en az %5-8 civarında daha fazla oy alabilirdi. Ama geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini gelecek seçime. O zamana kadar kim öle, kim kala…
Evet, anlıyorum. Kaybetmek zor bir duygu. Mağlubiyeti hazmetmek kolay olmasa da demokrasi konusunda samimiysek, muhalefet sonuca şapka çıkarıp hemen bilimsel yöntemlerle seçim analizini yapmalıdır; yalılardan, malikanelerden, lüks arabalardan, tepeden kuş bakışı değil, halkın içine girerek…
Seçmen yetkiyi niye bana vermedi, bana niye güvenmedi diye kendinizi sorgulayıp yeniden yapılanmaya gitmezseniz yenilgi veya muhalefet sizin daimi kaderiniz olur. Bunu da bir yere not düşün.
Kaybetmenin yarattığı travmayı hafif atlatmak adına sıralanan masumane mazeretleri ve gerekçeleri makul görmek gerekir. Ancak bu durum kimseye kendisine oy vermeyen seçmene hakaret ve aşağılama hakkı vermez.
Her seçim sonrası yapılan bu fahiş hatanın telafisi mümkün olmuyor. Bu seçmenin %60’ı aptal, cahil, bir çuval patatese, kömüre oyunu sattı, nankörler… tarzındaki yorum ve hakaretleri, seçmene aşağılayıcı seçkinci ve üstencil bakışları seçimleri tekrar kaybetmenin garantisi olarak görebilirsiniz.
15 Mayıs’tan itibaren muhalefetin ipe un sermeyi, ona-buna fatura kesmeyi bırakıp dersine çalışmaya başlaması gerekir. İdeolojiler, taktikler, stratejiler, kadrolar, paradigmalar yerli bakış açısıyla yeniden gözden geçirilmelidir. Velhasıl muhalefet için yeniden yapılanma artık kaçınılmaz olmuştur. Artık eski berbere tıraş olma devri kapanmıştır.
Küçük bir ipucu vereyim; Türkiye müstemleke ülkesi değildir. Atatürk’ün teslimiyetçi, mandacı zihniyetleri tarihin çöplüğüne atalı 100 yıl oldu, uyanın artık. Çare; öze dönmektedir, Ergenekon’dan çıkış yolu; yerli ve milli olmaktan geçer. Aslında bu konuda Sinan Oğan herkese güzel bir ipucu verdi.
Umarım tüm partilerin yerli danışmanları, sosyologları, stratejistleri, siyaset bilimcileri iyi bir çalışma yaparlar. Temennimiz budur.
Gelelim goca BODRUM’ a;
Meclise girmeyi hak kazanan, seçmenin vize verdiği, biri de Bodrumlu olan Muğla Milletvekillerimize yeni görevleri hayırlı olsun. Ülkemize, Muğla’mıza ve Bodrum’umuza güzel hizmetler vermelerini bekliyoruz. Hepsine görevlerinde başarılar dileriz.
Buradan Belediye Bakanımız Sayın Ahmet Aras’a bir önerim olacak;
Vekillerimizi Ankara’ya uğurlamadan önce hepsini bir yemekte Bodrum’da buluşturun. Fahri hemşehrilerimiz olarak Bodrum için çalışacakları, Ankara’ya gittiklerinde destek olacakları hususunda hepsinden söz alın ki Bodrum Ankara’da yetim kalmasın.
Sayın Başkanım, bu güzel teşebbüs hem ilk olur, hem size hem de Bodrum’a yakışan bir nezaket olur. Ortak paydamız Bodrum olsun.
Böylece vekillerimiz ilk göreve Bodrum’dan başlamış olsunlar.
Hoşça kalın
Vekilsiz kalmayın