TBMM gündeminde olan zeytin ve madencilik yasa tasarısının onaylanmasının ardından Muğla’nın üç ilçesinde 48 köy ve mahallenin haritadan silineceği, 33 bin kişinin yerinden yurdundan edileceği iddia edildi. MUÇEP Sözcüsü Umay Karabaş “Kanun teklifi bu açıdan da bakıldığında, bireysel, toplumsal, ekolojik, sosyo-psikolojik, kültürel, antropolojik, ekonomik gibi pek çok yönden, ne doğrudan maruz kalacakların ne de ülkece karşılayabileceğimiz haldedir. Savaş, çatışma, afet durumu dahi olmadan, bu alanlarda yapılan çalışmaların ortaya koyduğu mekânsal planlama güçlüklerini, adeta krize çevirecek niteliği de yadsınamaz^” dedi.
TBMM gündeminde olan zeytin ve madencilik yasa tasarısının onaylanmasının ardından Muğla’nın üç ilçesinde 48 köy ve mahallenin haritadan silineceği, 33 bin kişinin yerinden yurdundan edileceği iddia edildi. MUÇEP (Muğla Çevre Platformu) Sözcüsü Umay Karabaş yasa tasarısının onaylanması durumunda olacakları madde madde anlattı.
***26 köy Milas’ta olmak üzere, doğrudan etkilenecek 48 köyün/mahallenin(Milas-Menteşe ve Yatağan) haritadan silinecek, bu köylerde yaşayan 33 Bin kişi başka yerlerde iskan edilecek. Yani maden uğruna mecburi göçe zorlanacak bir bakıma!
48 KÖY YOK OLACAK 33 BİN KİŞİ ZORUNLU GÖÇE ZORLANACAK
33,346 yurttaş, bizim hemserilerimiz, akrabalarımız, canımız ciğerimiz, salı günü mecliste görüşmelerine devam edilecek yasa teklifiyle yurtsuz kalma tehdidi altında. 48 köy! Milas’ın köyleri yok olacak, daha ötesi yok! Niçin bu kadar sessiz kalıyoruz? Orada bir avuç insan sizin için, bizim için, hepimiz için nöbet tutuyor. Milas’tan kaç kişi olacağız yanlarında?
Milas, Yatağan ve Menteşe’de 48 köyün/mahallenin doğrudan kömür ruhsat sahası olduğunu ve teklifte bahsedilen “üstün kamu yararı” çerçevesinde “acele kamulaştırma” ile yüz yüze olduklarını görüyoruz.
Haritadaki kırmızı çizgilerin içi, “üstün kamu yararı ” için yokolusa açılacak yerler. Bu kadar büyük bir alanın açık madene dönüşmesinin çevreye nasıl bir etkisi olacağını kestirmek zor. Zaten bu teklif yasalaşırsa, ÇED süreçleri de ortadan kalkacağından hiç bir zaman bilemeyeceğiz. Yerimizden yurdumuzdan olduğumuzda kalacağız.
İŞTE O KÖYLER VE YAŞAYAN NÜFUS
26 köy Milas’ta olmak üzere, doğrudan etkilenecek 48 köyün/mahallenin (Milas-Menteşe ve Yatağan) teker teker nüfusları ve toplamı aşağıda verilmiştir:
Kuzyaka 756, Kısırlar 462, Söğütçük 1631, Çiftlikköy 492, Karacahisar 708, Pınararası 189, Çamköy 775, İkizköy 218, Karacaağaç 144, Bağdamları 1654, Sekköy 44, Bayırköy 338, Akçakaya 294, Fesleğen 791, Hasanlar 367, Çakıralan 237, Gürceğiz 188, Türkevleri 826, Yoğunoluk 348, Dereköy 267, Pınarköy 517, Hüsamlar 346, Çamlıca 254, Kalem 526, Alatepe 362, Kultak 392, Çaybükü 321, Gökpınar 732, Bozüyük 1060, Bağyaka 337, Kapubağ 546, Eskihisar 560, Bencik 1751, Köklük 479, Kafaca 1511, Akçaova 1708, Salihpaşalar 384, Bayır 6301, Bahçeyaka 624, Hisarardı 397, Hacıbayramlar 588, Yeniköy 349, Şahinler 633, Yeşilbağcılar 849, Kırık 201, Gökgedikköyü 402, Yayla 249, Yava 238
Basit bir internet taramasıyla, erişilebilir nüfus sayım sonuçlarıyla, toplam 33 346 kişi. Muğla’nın bugün tahmin edilen toplam nüfusu 1 milyon 100 bin civarındadır. Dolayısıyla, daha teklif aşamasında, açıkça bu kentin nüfusunun %3’ünü yerinden yurdundan etmeyi planlıyoruz denilmektedir. Acele kamulaştırma, aynı zamanda zorunlu göçe maruz bırakma anlamına da gelmektedir.
48 KÖY HARİTADAN SİLİNECEK
Planlananın açık kömür madenciliği olduğu ve hali hazırdaki örnekler, deneyimlerimiz göz önüne alındığında, bu basitçe insanların bir evden öbürüne, kırdan kente yerleştirilmesi olarak da açıklanamaz ve böyle görülemez.
48 köyün hepten haritadan silinmesi anlamına gelmektedir. Açarsak, evleri, damları, kahveleri, ibadethaneleri, mezarlıkları, varsa kütüphaneleri, otlakları/meraları, hayvanları… Tarihsel ve kültürel olarak yaşamlarını oluşturan ne varsa, hatıraları, türküleri, ninnileri de dahil kısa, orta ve uzun vadede ya yok olacak ya da yok olmaya hızla yaklaşacaktır. Dünya ve Anadolu tarihinde pek çok benzeri mevcuttur. Daha birkaç sene önce yine İkizköy’ün Işıkdere mahallesindeki cami de kömür madeni için yıkılmıştır.
ÜLKE İÇİNDE YERİNDEN EDİLME VE KÖKSÜZLEŞTİRME
Bu tablonun, sosyal bilimler içindeki kavramsal karşılıkları “ülke içinde yerinden edilme”, tarihsel ve kültürel açıdan da “köksüzleştirme”, “göç/yerinden edilme travması” gibi ifadelere denk gelmektedir ki her biri başlı başına çok ağır konulardır.
Bu boyutta, hele de köksüzleştirme de barındıran travmaların çeşitli biçimlerde, doğrudan ve dolaylı olarak kuşaktan kuşağa aktarıldığı da bugün artık bilinen bir gerçektir. Psikoloji, psikiyatri ve biyolojik bilimlerinin ortak çalışmaları, psikopatolojik incelemeler, yayınlanmış araştırmalar mevcuttur.
Sonuç olarak, bu kanun teklifi, henüz sunulduğu haliyle, sadece Muğla’da, sadece kömür madenciliği konusunda dahi, örnekleri ancak savaş, çatışma ortamlarında görülebilen düzeyde bir nüfus hareketini belirtmektedir. Sadece Muğla’da mermer, taş ocakları, feldspat, olivin gibi pek çok başka madenciliğin de planlandığı gerçeğini göz önüne alırsak, yerinden edilme hallerinin hızla artacağını tahmin etmek zor değildir.
ELİMİZDEKİ SOMUT VERİYLE BİLE ÇOK AĞIR SORULAR MEVCUTTUR
Yerinden edilmesi, köksüzleştirilmesi planlanan insanlar nereye gidecektir? Yaklaşık 33 500 kişinin sosyal, kültürel, ekonomik açılardan yabancılaşmadan yer değiştirmesi mümkün müdür? (Şimdilik) bu boyutta bir nüfus hareketinin hem kendi içindeki hem de “gönderilecekleri” yerler açısından her yönüyle, kapsamlı bir çalışması var mıdır? Böyle bir çalışmayı şimdiden yapmak mümkün müdür?
Yaşanacak travmanın nesilden nesile de aktarılacağı düşünülürse, toplumsal olarak onarılması güç ve/veya imkânsız yaralara da sebebiyet verileceği çok açıktır.
“ZORUNLU GÖÇ VE YENİDEN YERLEŞİMİN TOPLUMSAL ÇEVRE ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TAHTALI BARAJI ÖRNEĞİ” adlı doktora tezinde de çalışıldığı ve ortaya konulduğu üzere, Atatürk Barajı nedeniyle Adıyaman’dan İzmir’e göç ettirilen aileler, bu sefer de Tahtalı Barajı nedeniyle binbir zorlukla karşı karşıya kalmıştır. Dolayısıyla, yerinden edilme ve yeniden yerleştirmeyle dahi insanların güven içinde bir hayat sürmeleri de bir soru işareti olarak önümüzde durmaktadır.
Kanun teklifi bu açıdan da bakıldığında, bireysel, toplumsal, ekolojik, sosyo-psikolojik, kültürel, antropolojik, ekonomik gibi pek çok yönden, ne doğrudan maruz kalacakların ne de ülkece karşılayabileceğimiz haldedir. Savaş, çatışma, afet durumu dahi olmadan, bu alanlarda yapılan çalışmaların ortaya koyduğu mekânsal planlama güçlüklerini, adeta krize çevirecek niteliği de yadsınamaz.