Önce şunu kabul edelim. Türkiye Cumhuriyeti sıfırdan yaratılmış, gökten zembille inmiş köksüz bir devlet değildir. Var olan 1921 Anayasasına 2. Madde olarak “Devletin yönetim şekli Cumhuriyettir.” İlavesiyle Türk Devleti yoluna devam etmiştir. Bugün coşkuyla, onurla 100. Yılını kutladığımız güncellenen, yeni rejimi belirlenen Türk devletidir.
Gazi Mustafa Kemal’in önderliğinde Kuvayı Milliye’nin vermiş olduğu Milli Mücadelenin “Milli Egemenlik” düşüncesi de böylece perçinlenmiş oldu. Cumhuriyet, İstiklal Harbi’nin askeri ve siyasi alanda zafere ulaşmasının bir sonucudur. Beklenenin aksine bir Türk devleti daha tarihten silinememiş, yönetim şeklini değiştirerek varlığını sürdürmüştür.
Artık “Kökü mazide olan ati” olarak 100 yılı geride bıraktıktan sonra tüm insanlığın, mazlumların yegane umudu olan Cumhuriyetimizi gelecekte nasıl yaşatabileceğimiz üzerine kafa yormanın zamanı geldi. 100. yıl vesilesiyle birbirimizle didişmeyi bırakıp önümüzdeki yakın gelecekte kapımıza dayanacak olan tehlikeyi görmek en az Cumhuriyetimizi kutlamak kadar önemli ve acil milli bir görevdir.
Birçoğumuzun öykündüğü, medet umduğu Batı’nın bizim milletimize, coğrafyamıza ve medeniyetimize husumetini Gazze saldırısında tüm çıplaklığı ile gördük.
Bizzat liderleri Haçlı Savaşının başladığını ilan edince işgal kuvvetleri nasılda tespih tanesi gibi dizildiler Akdeniz’e? Listeye bakın ve göreceksiniz ki Anadolu’yu işgal eden emperyalist güç ABD ve Siyonizm öncülüğünde yeniden kenetlenmiş vaziyette. Bu manzara karşısında umarım içimizdeki yabancılaşmış yerlilerimiz birazcık da olsa kendilerine gelirler ve “biz ne yapmışız? Örnek aldığımız, göklere çıkardığımız, peşinden gittiğimiz bu kan emici vampirler mi?” Yalın sorusunu kendilerine sorarlar.
Dünyayı kevgire çeviren, çocuk-bebek demeden, yaşlı, kadın demeden coğrafyamızı kan gölüne çeviren, masum ve mazlum milletleri iliklerine kadar sömüren, sonra da Londra’da, Paris’te, Washington’da caka satan bu vahşi batı’nın ben neyini öyküneceğim Allah aşkına?
Bunlarla şunu anlatmak istiyorum; 100. Yılını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin geçmişte ve gelecekte en büyük düşmanı, ilk fırsatta boğmak için pusuda bekleyen vahşi canavar işte o barbar vahşi Batıdır da ondan anlatıyorum. Batılı işgal kuvvetleri “Gazi Mustafa Kemal’in öncülüğünde başlattığınız istiklal mücadelesi sayesinde son anda elimizden kaçtınız ama bu sefer kurtulamazsınız” dercesine yedi düvel tekmili birden yeni bir Haçlı Seferine hazırlanıyorlar. O nedenle diyorum ki; Filistin-Gazze bahane, hedef Türkiye!
Bu durumda Cumhuriyetimizin 100. Yılını doya doya kutlamak, her tarafı şanlı Albayraklarla süslemek hepimizin hakkı. Bu birlik, beraberlik mesajı bizi elbette onurlandırıyor. Ama asıl mesele, Cumhuriyetimizi daha nice yüzüncü yıllara nasıl taşıyabiliriz? Gençlerimize bu ruhu nasıl aşılayabiliriz? En az iha-siha yapmak, top, tüfek, uçak üretmek kadar önemli olan bu sorunun içini dolduramazsak işimiz biraz zor.
100. yıl… dile kolay. Ama aslolan; öyle milli bir ruh ve ideal etrafında kenetlenmeliyiz ki, bugün etrafımızı kuşatmış olan düveli muazzama bile dize gelsin ve çaresiz kalsın. Geldikleri gibi gitsinler.
Cumhuriyetimizn 100. Yılı tüm milletimize, Türkiye sevdalılarına kutlu olsun
Biz mantar değiliz yerden bitmedik. Müslüman olduktan sonra İslamiyet’e bin yıl bayraktarlik yapmış şanlı şerefli bir milletiz. Cumhuriyette bunu devamıdır. Allah’ın izniyle de İlelebet yaşayacaktır.