76 kişinin hayatını kaybettiği Bolu’daki kayak merkezi otelinde çıkan yangında, sorumluların açıklamalarını dinlerken, sanki hiç kimsenin bu durumda bir sorumluluğu yokmuş gibi sadece ölü ve yaralı sayıların açıklanmasının yeterli olacağı düşünülmüş olmalı ki, olayla ilgili neden sonuç ilişkisi kurulmasına olanak verilmeyecek kapsamda açıklamalar yapılıyor. Bu durum da, merhum mağdurların ve yakınlarının ne kadar sahipsiz olduğunu, bu olayla yeniden hatırlatıyor. Türkiye’nin en lüks sayılabilecek tatil çeşitlerinden birisi olan kayak tatili, fiyatlarından da anlaşıldığı üzere en yüksek standartlarda tesislerin var olduğu bir alan. Ancak belli ki; yüksek standartlar yangın için geçerli değil. Standart yine, kelle koltukta standardı. İstediğiniz kadar paraya verin, kelle koltukta yaşamaya mahkumsunuz gibi, sanki bir kader.
Yangın mevzuatı incelendiğinde aslında mevzuatın ne kadar ayrıntılı ve detaylı olduğu hem yangının çıkmasına engel olabilecek tedbirleri içeren hem de yangın sonrası kurtarma tedbirlerini içeren bir mevzuat olduğu rahatlıkla söylenebilir. Burada yine ortaya çıkıyor ki, sıkıntı mevzuat sıkıntısı değil, mevzuatın uygulanma eksikliklerinin sonuçlarının yaşanmış.
2007 yılında yürürlüğe giren Binaların Yangınlardan Korunmasına Dair Yönetmelik, Avrupa Birliği’ne giriş yasalarının mevzuata eklendiği dönemde, Avrupa Birliği normları nedeniyle mevzuatımıza alınmış. Mevzuat çok detaylı bir şekilde koruma ve kurtulma senaryolarını yönetmelik metninde ayrıntılı şekilde belirlemiş. Yürürlükteki mevzuata uygun hareket edilmiş olsa ve denetimler mevzuat çerçevesinde yapılmış olsa idi, yangınlardaki vefat sayısının yaşanan kadar olmayacağı; belki de hiç vefat yaşanmamış olacağını öngörmek çok da zor değil. Yangın çıkan otelin yürürlükteki yönetmeliğin hiçbir standardına uymaksızın inşaa edilmiş olduğu ve sonrasında da yönetmeliğe uygun şekilde bir iyileştirmenin yapılmamış olduğu anlaşılıyor. Mevzuata uymaksızın ruhsat verildiği ve işletmenin hizmet verdiği dönemin devamında da gerekli ve yeterli denetimin yapılmamış olduğu yani ne ruhsatı veren ne de süreçte denetim yapması gerekenlerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiş olduğu da yine yangınla birlikte anlaşılmış oldu. Yangın sonrası yapılan açıklamalarda ise hiç kimse konuyu kurum olarak üzerine almıyor ve bizim vatandaş olarak sorumluların kim olduğunu dahi sorgulamamamız gerektiği yönünde haber ve eleştiri yasağı yönelimli bir adım atılmaya çalışılıyor.
İşte bu noktada mağdurların sahipsiz olduğu, mağdurlara ve yakınlara sahip çıkma ihtimali olan tek kurumun yargı olduğunu da süreçten anlayabiliyoruz. Bu da bir umut ki, altı tane Cumhuriyet Başsavcısının konuyu soruşturmaya yönelik görevlendirildiği açıklandı. Umuyoruz savcılarımız titizlikle sorumluları bulurlar ve yargı karşısına çıkarırlar. Böylece hiçbir sorumlu bundan sonra vatandaş olarak bizlerin kelle koltukta yaşamak zorunda kalmayı kabul etmemiz gerekmeyeceğini bilerek hareket eder. Ve tüm kurumlar görevini ve gereğini yerine getirir. Başımız sağ olsun.