Milas’ta vahşi madenciliğin ormanlara, doğaya ve köylere verdiği zarar STK’Ların bir parkta düzenlediği açık oturum ile masaya yatırıldı. Milas şehir merkezindeki Üç Fidan Aplengeç Parkı’nda düzenlenen toplantıya Milas 78’liler, Güllük Körfezi Korum Platformu, MUÇEP (Muğla Çevre Platformu), İasos Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma Derneği, Mandalya Çevre Platformu, Eğitim Sen. DEM, TİP, Sol Parti ilçe örgütü üyeleri, çevreciler ve köylüler katıldı.
ORMAN ORANI YÜZDE 68’DEN YÜZDE 60’A DÜŞTÜ
Son yıllarda madencilik faaliyetleriyle Milas’ın doğal yapısında büyük tahribatlar yapıldığı ormanların madenler uğruna yok edildiği yangınlarla önemli miktarlarda ormanlık alan yandığı ve ormanlık alanların Yüzde 68’den yüzde 60’a düştüğü belirtildi.
Milas 78’liler üyesi Nevzat Çağlar Tüfekçi yaptığı konuşmada “Muğla ilinin ormanlık alanı %68 iken, madencilikten dolayı kesilen ormanlar ve yangınlar sonucu bu oran %60’a düşmüştür. Yani %8’lik bir kaybımız var ormanlardan. Milas’ta 2022 yılı sonu itibarıyla 44 maden firması faaliyet göstermektedir. Onlarcası da ÇED engelini aşmak için sırada beklemektedir. Milas ve Muğla en kurak yılını yaşıyor. Nedeni ise; ormanlık alanların %8 oranında azalmasıdır. Eskiden yağışı en bol il, Muğla’ydı. Şimdi yağmur yağsın diye, köylerde yağmur dualarına çıkılıyor. Oysa maden uğruna ormanlarımız feda edilmeseydi, şimdi buna ihtiyaç kalmayacaktı. Susuzluk en çok zeytinlerimizi etkiledi. Milas’ı gelecekte bekleyen en büyük tehlike; kuraklık, susuzluk ve çöl iklimidir” diye konuştu.
MİLAS VAHŞİ SÖMÜRÜ ALTINDA , DAĞLAR DELİK DEŞİK DERİSİ YÜZÜLMÜŞ CESET GİBİ DURUYOR
MUÇEP (Muğla Çevre Platformu) Milas üyesi Fikret Çoban:Şirketlerin egemenliği altında yaşıyoruz. Vahşi sömürü altındayız. Ekonomik yıkımı, ekolojik tahribatı ve sosyal alanın bozulmasının başlıca sebebi her şeyin sermaye kuruluşlarının isteği doğrultusunda olmasındandır. Buna sınır koyamazsak, denetim getiremezsek Yakında Milas ve çevresinde doğa diye bir şey kalmayacak. Dağlarımız delik deşik, derisi yüzülmüş ceset gibi ortada duruyor.Bu sermaye şirketleri doymak bilmez bu kadar da olmaz burada duralım biz de bu doğada yaşıyoruz demezler. Onlar için hayat ve dünya kendilerinden ibarettir. Doğamıza, ormanınıza, suyumuza, kıyılarımıza yönelik bu saldırının önünü ancak birlikte hem hukuki yoldan hem de demokratik kitle tepkimizi göstererek alabiliriz. İnsan olarak, duyarlı yurttaşlar olarak çocuklarımızın ve canlı hayatın geleceği için doğadan ve ortak yaşamdan yana taraf olmak zorundayız” diye konuştu.
DÜNYACA ÜNLÜ ÇAM BALI MADEN ŞİRKETLERİNE KURBAN EDİLDİ
Sol Parti İlçe Başkanı Hüseyin Yorulmaz ise “Milas’ın bugün itibariyle önünde yaşayan en büyük tehlike, geri döndürülemez doğa tahribatı, havanın, suyun, toprağın kirletilmesi ve talanıdır. AKP-MHP iktidarının uyguladığı ekonomi politikaları nedeniyle, köylerdeki tarım ve hayvancılık büyük darbe almış, köylüler üretimden uzaklaşmıştır. Zeytin ve zeytinyağı üretimi iktidar tarafından bilinçli olarak önemsizleştirilmekte, geçim kaynağı olmaktan çıkarılmaya çalışılmaktadır. Orman ürünleri ve arıcılık, maalesef Milas’ta bitmiştir. Dünyaca ünlü Milas çam balı maden şirketlerine kurban edilmiştir.Milas’taki her türlü talana, vahşi madenciliğe “DUR!” demek zorundayız. Bunun önüne geçmek için örgütlü bir biçimde hep birlikte mücadele etmekten başka çaremiz yoktur” ifadelerini kullandı.
MUĞLA İLİNİN YÜZDE 60’I MADEN SAHASI OLARAK İLAN EDİLDİ
Güllük Çevre Platformu üyesi Neşe Tuncer ise “Muğla ilinin %60’ı maden sahası olarak ruhsatlandırılmıştır. Milas ve çevresindeki linyit, feldspat, mermer, taş ocakları gibi madencilik faaliyetlerinin kontrolsüz bir şekilde ve yalan/eksik ÇED süreçleriyle hayata geçirilmesi yaşam alanlarının tahribine ve tarım arazilerinin kullanılamaz hale gelmesine yol açmıştır. Yerel halkın geçim kaynakları risk altındadır. Özellikle kadınlar tarımsal faaliyetlerdeki kayıplar nedeniyle aile içindeki konumlarını kaybetmektedir. Bu da yine temel insan haklarından olan yaşam hakkı geçim hakkı ve mülkiyet haklarının gaspıdır.
Güllük mahallemizde en temel insan haklarından olan su hakkı ihlal edilmektedir. Güllük halkı 1 ton suya muadili yerleşim birimlerinden 6,5 kat daha fazla ödemektedir, bu suyu ne içebilmekte ne de yemek yapmakta, çay demlemekte kullanabilmektedir. Şişelenmiş su satın almaya devam ettiğimiz sürece, hepimizin su hakkı gasp ediliyor, en temel ihtiyacımız birileri tarafından kazanç kapısı yapılıyor. Şişelenmiş su satın almaya mecbur bırakılmamalıyız. Su ticaret konusu olmamalı” dedi.