Hukuk dünyasında çok bilinen ve ağızdan ağıza yayılan efsane bir yargılama hikayesi vardır. Olay İngiltere’de geçer. Bir İngiliz kadın, akşam saatlerinde parkta yürürken taciz edilir. Taciz eden hakkında açılan ceza davasında hakim, taciz suçuna ilişkin kanunda belirlenen cezadan çok daha fazla bir cezaya hükmedince, sanık ve avukatı itiraz ederler. Hakim de, cezayı salt taciz eylemi için vermediğini, İngiliz kadınların akşam parkta yürüme özgürlüğünü olumsuz etkilediği için, İngiliz kadınlarının artık gece parkta yürürken güvende olduklarına dair inançlarını zedelediği için, sanığa çok daha yüksek bir ceza verdiğini açıklamıştır.
Bir vatandaşımız, Anayasal koruma altında olan, ifade özgürlüğü çerçevesinde röportaj yapan ve sonrasında, halkı kin ve düşmanlığa sürükleme suçu üzerinden tutuklu yargılanmasına karar verilen Dilruba Kayserilioğlu davasına bakan hakim ve savcıya karşı bir suç duyurusunda bulunmuş. Burada, şikayet dilekçesinde hakim ve savcının, bir hukukçu olarak aslında vatandaşların hukuk sistemini ve hukuk sistemi içindeki adalet duygusundan şüphe duymalarına neden olması sebebiyle suç duyurusunda bulunmuş olduğu, anlaşılmaktadır.
Bu suçu, dosyaya bakan hakim ve savcının nasıl işlemiş olacağına dair çeşitli görüşler var. Başka bir dosyada, savcının kara para aklandı dedikten sonra, nöbetçi hakimin, tutukluluğun gözden geçirilmesi duruşmasında tahliye kararı verebiliyor olması, diğer yandan ise Anayasal koruma altında olan ifade özgürlüğünü kullanan Dilruba Kayserilioğlu’nun tutuklu olarak yargılamasına devam ediliyor olması, toplum nezdinde adalet sisteminin çelişkili olduğuna dair bir duygu yaratıyor.
İşte bu çelişkili durumlar, halkta adalet ve adaletin sağlanmasına yönelik iradenin var olduğuna dair inancın zedelenmesine yol açıyor. Toplumun bir kesimi adalet bakanının bir dava dosyası ile ilgili suç tanımına ilişkin olarak, kişinin açıklamalarının ifade özgürlüğü kapsamında olmadığı yönünde açıklama yapması, yargının yürütmeden yani mevcut iktidardan ayrı ve özgür olmadığına, iktidarın adalet bakanının yargıya bir yönlendirme yaptığına dair bir işaret veriyor. Toplumun bu işareti gören kesimi ise, yargılamayı kendi menfaatine kullanan toplumun diğer kesimine karşı kin ve düşmanlığa sevk edilmiş oluyor.
Özellikle, hakim ve savcıların talimat ile hareket ettiğine inanan bir toplum kesimi, diğer menfaat sağlayan kesime kin ve düşmanlık duymaya başlıyor. Yani Dilruba Kayserilioğlu’nun halen tutuklu olarak yargılanmasına devam edilmesine karar veren hakim ve savcı, tıpkı İngiliz kadınların gece parkta yürüme özgürlüğüne olan inancının sarsılmasına neden olan kişi gibi, görevlerinin ana prensibi olan adalete hizmeti unutmamaları gerektiği ve halkın adalete olan inancını zedelemeden görevlerini yapmak zorunda oldukları hatırlatılarak, hiçbir hakim ve savcıya da haksızlık etmeden, hakim ve savcı hakkında yapılan şikayetin neticeye erdirilmesi gerekmektedir. Adalet bakanına da, soruşturma ve dava dosyaları hakkında, kendisinin hukuki görüş açıklayamayacağı aksi halde, bu açıklamalarının yargının yönlendirilmesi anlamına geldiğinin hatırlatılması iyi olabilir. Çünkü adalet bakanının yargılamalarla ilgili görüş açıkladığı bir ülkede, toplumun adalete olan inancı zedelenir, bu da, Dilruba Kayserilioğlu dosyasının hakim ve savcısı hakkında olduğu gibi, şikayete konu edilebilir.