Yeni Anayasa yapımının tartışıldığı bugünlerde, ne durumdayız diye, mevcut anayasa uygulanışını değerlendirmek gerekirse; uygulamaların sınıfta kaldığını söylemek yanlış olmaz. Özellikle 2011 yılında mevzuata alınan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı, aslında bir devrim niteliğindeyken, uygulama açısından neden bu denli sıkıntılı olduğuna yeni bir Anayasa değişikliğinden önce bir göz atmak gerekir.
2010 yılında gerçekleştirilen Anayasa değişiklikleri içerisinde, baş köşeye oturtulması gereken en önemli düzenleme Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluyla ilgili düzenlemelerdir. Bireysel başvuru yoluyla ilgili düzenlemelerin hayata geçirilmesi ise 2012 yılı Eylül ayında başlamıştır. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu hak arayışını önemseyen, her kesimde heyecan uyandırmıştır.
Bireysel başvuru yolunun dinamik etkisinin sebepleri arasında başlıca Türkiye’nin uluslararası arenada itibar kaybını önleyici bir boyuta sahip olması, uygulamada kangrene dönüşmüş kararların düzeltilmesi ve en önemlisi de idarî ve yargı mercileri nezdinde gerekli adımların atılıp da, yargılama usullerinden tatmin olamayan vatandaşları tatmin edici, hak ihlâllerini tamir edici bir başvuru yolu olarak tasarlanmış olmasıdır. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun kabul edilmesi öncesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) Türkiye aleyhine verilen hak ihlâli kararlarında rekor bir sayı mevcuttu. Vatandaşların maruz kaldığı ve mağduru olduğu hak ihlâllerinin giderilmesi için, bireysel başvuru yolu yeni bir umut olmuştu. Ancak, gelinen aşamada, Anayasa Mahkemesi kararlarına yerel mahkeme ve yüksek mahkemenin uyması yönündeki bağlayıcılık konusunda sorun oluştuğunu anladık. Özellikle milletvekili seçilen Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararına uyum göstermeyen Yargıtay dairesinin kararı ışığında, bu yolun tam olarak hak ihlallerini bertaraf edebilecek nitelikte düzenlenmemiş olduğunu anlamış olduk. Buradaki sorun, Anayasa Mahkemesi kararlarının, yerel mahkeme ve yüksek mahkeme niteliğindeki Yargıtay, Danıştay kararlarını iptal etmiyor oluşudur.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu itibarıyla en tecrübeli ülke olarak kabul edilen Almanya’da, bu yönde bir düzenleme mevcuttur. Yani Anayasa Mahkemesi kararları, yerel mahkeme ve diğer yüksek mahkeme kararlarını kendiliğinden iptal etmiş olarak, kararlarını açıklamış oluyor. Böylece, yerel mahkeme veya Yargıtay, Anayasa Mahkemesi kararına uydu, uymadı, meclis Anayasa Mahkemesi kararını okudu, okumadı gibi günümüzde boş yere vakit kaybettiren ve yine, yeniden ve yeni hak ihlallerine neden olunmasının da önünü kapatıyor.
Yeni Anayasa tartışmalarının yanında, Anayasa mahkemelerinin bağlayıcılığını netleştiren bir yola girilse, belki yeni anaysa yapılmasına gerek dahi duyulmaksızın Anayasa Mahkemesi eliyle, düzenlemeler ve uygulamalar netleşir, yargı kararları tek bir elden uygulanabilir hale gelir. İngiltere’nin yazılı bir Anayasası dahi bulunmadığını göz önüne alırsak, var olan yazılı mevcut Anayasa hakkında kararlar verecek bir Anayasa Mahkemesi, hukuk uygulamalarını yeknesaklaştırmaya yeter de, artar aslında.