ÖLÜMÜ GÖSTERİP, SITMAYA RAZI ETMEK
Tutukluluğun bir ceza yöntemi olarak, bir araç haline getirilmesinin toplumsal anlamda ne kadar sağlıksız bir durum olduğunu, birçok hukukçu defalarca yazdı çizdi, anlatmaya çalıştı. Birkaç istisnai durum dışında, delillerin karartılması, şüphelinin kaçma tehlikesi bulunması, somut bir tehlike bulunması halleri dışında, tutukluluk hali, insan haklarına bir çeşit aykırılık niteliğindedir. Hele ki, suçun mevzuat cezasının fiilen hapiste bulunmayı gerektirmeyecek şekilde olması halinde, tutukluluk tamamen akıl dışı bir noktaya temas ediyor.
Ülkemiz yargısında, gün itibariyle bir siyasi parti lideri, ‘’yatarı yok’’ olarak tabir edilen, yani cezası hapis cezası olmayan suçlardan dolayı, yargılaması başlamadan aylarca tutuklu olarak hapiste yaşadı. Muhtemeldir ki, bununla ilgili, adil yargılanma hakkının ihlalinden ve içeride geçirmiş olduğu haksız tutukluluk sürelerinden dolayı devlete karşı tazminat davası açacaktır. İşte tam da burada, bu haksız tutuklananlar kadar, vatandaş olarak bizim de ne kadar mağdur edildiğimizin anlaşılması lazım. Çünkü aslında devlete karşı açılan her davanın tazminat sorumlusu, devletin hazinesi üzerinden bizleriz. Yani bu haksız tutukluluk hallerine ilişkin mağdurlar tarafından açılan her türlü tazminat davasının ödeyeni biz vatandaşlarız. Daha önce, bir yazımda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, açılan davalardaki tazminatlar hakkında devletin mahkum edilmesinin, bu tazminat bedellerinin vatandaşların cebinden çıkması anlamına geldiğini yazmıştım. Aynı şekilde, haksız tutukluluk durumunda hapiste geçen sürenin tazminatını talep eden mağdurların tazminatları da yine vatandaş tarafından, yani devlet hazinesinden ödeniyor. Bu şekilde, devletin kör gözüme parmak olarak yaptığı hatanın bedelini vatandaş ödemiş oluyor. Bu lüzumsuz haksız uygulamalar yapılmasa ve tazminatlar ödenmese, bu paralar devlet hazinesinde kalsa, belki de vatandaşa hizmet için kullanılacak. Ülkenin tarafsız tüm hukukçularının ayağa kalktığı ve ‘’bu yanlıştır’’ dediği bir uygulamaya, hatayı düzeltmek bir kenara, inatla devam etmek, vatandaşa ödetilecek tazminatlara peşinen onay vermektir. Devletin en büyük handikapı da, işte budur. Başkasının ağzından çıkan lafın ve kararın bedelini, diğer vatandaşların ödemesidir. Devlete yanlışını göstermeye çalışanların da sistematik olarak, mağdur edilmeye devam edilmesidir.
Bir de aylar sonra tahliye kararına sevinenler var. Ancak, durum bu kadar haksız iken, bilerek yapılan hukuk dışı uygulamaları bir tarafa atarak, tahliyeye sevinmek pek de mümkün değil. Burada, sevinmek bir yana, birilerinin vatandaşa ölümü gösterip, sıtmaya razı ettiğini söyleyebiliriz ancak.