Diyeceksiniz ki ne alaka? Türkiye’nin haline sürekli üzülüp durduğumuz yetmiyormuş gibi, şimdi de yeni üzüntüler ekliyoruz hayatımıza…
Ne olacak bu Fener’in hali? Yıllardır saçını başını yolmaktan kelleşti taraftarı. Ülkenin şu yokluk halinde milyonlarca yuro verip aldığımız yabancı futbolcuların ayakta duracak halleri yok. Feyenoord’u eleyen takım, Göztepe maçında tel tel döküldü. Lige çok kötü bir başlangıç yaptık. Penaltıyı bile atamayan bir takımdan bahsediyorum. Güya dünyanın en büyük antrenörüne sahibiz, güya dünyanın en meşhur futbolcularını getirtip oynatıyoruz. Bu sene de şampiyonluğa hasret kalacağız galiba. Mağlubiyetler, kötü futbolumuz neyse de, Galatasaraylıların devamlı dalga geçtikleri bir malzeme olmaktan sıkıldık artık. Nasıl eski Türkiye’yi arar durumdaysak, eski Fenerbahçe’yi de arıyoruz bilesiniz. Evet Ali Koç iyi para yatırdı kulübe ama, Fenerbahçe’yi de yatırdığı yerden kaldıramıyor bir türlü.
Ali Koç dedim de, Saraçoğlu stadımızın adını niye Çobani yaptık ki? Hani Atatürk koymuştuk adını, niye yazamadık adını girişe? Atatürk adının yazılımı için ayrı bir izin gerekir mi? Biraz cesur olun kardeşim. Neyse Ali Koç’tan bahsedince, Koç holdingin bana göre çok yanlış bir yatırım girişiminden de söz etmek gerek. Altın işine girmek, doğayı katletmek, toprağı siyanürle zehirleyip bölgede yaşayan insanların hayatını tehlikeye düşürmek koskoca Koç Holding’e yakışır mı? Rahmetli Vehbi beyin kemiklerini sızlattığınızın farkında mısınız acaba? Siz üzülmüyorsunuz ama, hepimiz çok üzüldük bu yatırıma.
Gelelim diğer üzüntü konumuza. Dünyanın en güzel şehrini, en güzel ve çok değerli tatil beldesini, turizmimizin lokomotif markası Bodrum’umuzu mahvetmeye devam ediyoruz. Bu kadar güzel bir şehri rezil etme işini ihale etseydik eğer, kazanacak firma bizim kadar başarılı olamazdı. Dağı, taşı, sahilleri, dere yataklarını bile inşaatla donattık. Balkona büyük saksı koysak, vallahi ona bile harç döküp inşaat yaparlar. Bu kadar sahipsiz olabilir mi bir şehir? Neyse eleştirmek kolay, kentte yaşamı rahatlatmak ve bir miktar kolaylatmak için, yönetime destek ve yardımcı da olmak lazım.
Arızalı bir milletiz, herşeyi devletten bekleyen bir tabiatımız var. Bodrum’da yaşayanlara düşen ödevler yok mu? Örneğin şehrin temizliğine yardımcı olamaz mıyız? Hepimiz kapımızın önünü süpüremez, kullandığımız plajların kumlarını sigara izmaritleri ve içecek kutularıyla kirletmekten vazgeçemez miyiz? Bira şişelerini, cips ve kuruyemiş torbalarını sağa sola atmazsak olmaz mı? Çöplerimizi gece bıraksak, Belediye gece toplasa, ev atıklarını-yatak-koltuk-perde-kanapeleri, budadığımız bahçelerin artıklarını, inşaat molozlarını filan çöp kutularının yanına atıp kaçmasak, daha temiz ve düzenli bir şehir olmaz mı Bodrum?
Her evin en az iki-üç otomobili var. Hanım ayrı biz ayrı gitmesek, çocuklar da öteki arabayı kullanmasalar da, (Bodrum’da çok örneği var üç araçlı evlerin) tek araçla idare etsek şehrin trafiği bir miktar hafiflemez mi? Gümbet-Bitez-Ortakent dönerlerini battı-çıktıya kavuştursak, trafik daha da rahatlamaz mı? Bunu belediye değil Karayolları yapacak. Adaylığını koyduğunda AKP’li Aydın Ayaydın mangalda kül bırakmıyordu. Reisi de onu çok seviyor, kızını bile mebus yaptı, bari yaşadığı Bodrum şehrine bir faydası dokunsa ya. Reisine bir çıtlatsa yeter… İstanbul’da özel sektörün 500-600 kişilik dolmuş motorları var. Bunlara ciddi iskele yapmaya da gerek yok. Burundan yanaşabiliyorlar çünkü. 5-6 tane bu motorlardan getirtsek, merkezden Turgutreis’e kadar da 6 portatif konteynırlı çıkış noktası yapsak, (Merkez-Gümbet-Bitez- Ortakent-Akyarlar-Turgutreris arası) bakın trafik nasıl çözülür.
Bu motorlar para ile satın alınmayacak. Bu hatları veriyoruz deyin, adamlar koşarak gelip çalışmaya başlarlar. Bir taşla üç kuş vurulmuş olur. Bir trafik rahatlar, iki millet minibüs fiyatının yarısına gideceği yere ulaşır, üç bilet gelirinin bir miktarını belediye alır. Denemesi kolay, Kos’a tekne işleten Asım Başaran Karadenizli’dir. Söyleyin ona, bir haftada gerçekleştirir projeyi. Milletin yaşamını rahatlatacak ve parasız da çözülebilecek daha pek çok konu var. Bunları da yeri geldiğinde yazarız.