Bu başlık, Eğitim felsefesi, sosyolojisi ve ekonomisi açısından ABD eğitim sistemini topyekün topa tutan filozof John Taylor Gatto’nun kitabının adı. Yazar, Türkiye’de EDAM (Eğitim Danışmanlık Merkezi) tarafından Eylül 2018’de kitabın 7. baskısı yapıldıktan bir ay sonra Ekim 2018’de vefat etmiş.
Merak ediyorum, Türkiye’de kaç eğitim bakanı, kaç eğitim uzmanı veya kaç talim terbiyeci bu kitabı okumuş olabilir?
Şayet Batı’nın modasına, tüketim ekonomisine ve kültürüne öykününceye kadar bunun gibi evrensel ve objektif bilim adamlarının önerilerini kendi medeniyetimizin eğitim modelleriyle harmanlasaydık eğitim sistemimiz yazboz tahtasına dönmemiş olurdu. Yazarın deyimiyle bizim eğitim sistemimiz de bir kitle imha silahına dönüşmemiş olurdu.
Sanatçı Wendy Zeıgler, Gatto’nun bu kitabı hakkında şöyle diyor:” John Taylor Gatto, Amerikan eğitiminin saçmalığını ortaya koyuyor. Çocuklarımızın hatırı için onu dinleyin.”
David Boaz da şöyle diyor: ”John Taylor Gatto bize çocukların sadece geleceğin işgücü olarak eğitilmesi gereken bireyler olmadığını hatırlatıyor.”
Gatto şayet bugün sağ olsaydı, küresel ölçekte eğitim sistemlerinin çökmüş, sapkın, katil, kimliksiz, ekonomik hayvan yetiştiren çiftliklere dönüştüğünü görseydi zaten kahrından ölürdü. Eğitim sistemi bir nevi genç beyinleri öğüten kıyma makinesine dönüştü. Bu sürecin başlangıcı siyonizmin dünyaya çomak sokmaya başladığı iki yüz yıl öncesine dayanır.
Eminim ve iddia ediyorum ki, siyonistlerin elinde olan küresel emperyalist sistem kendi düzenini bozacak, başkaldıracak nesillerin ve liderlerin yetişmemesi için öncelikle ülkelerin eğitim sistemlerini hadım etmeye devam ediyor.
Bu gerçek bizim ülkemiz için de geçerli. Özellikle aynı iktidar döneminde yerli yersiz bu kadar milli eğitim bakanının değiştiği nerede görülmüş? Bu iş yap-boz oyuncağı değil ki. Her yeni program bir eğitim neslini imha ediyor.
Kalite artacağı yerde süratle düşüyor. Lisede okuyan bir evladımızın yazısını okuyabilmek için çivi yazısı uzmanı olmak lazım. İmla- noktalama desen hak getire. Hele meramını ifade etme hiç yok. Zira üniversite mezunu bir gençlerimizin çoğunun dilekçe yazmaktan bile haberleri yok. İletişim, saygı, sevgi, disiplin… Zaten tarihe gömdük. Geriye ne kaldı derseniz, hayalleri yıkılmış milyonlarca gayri memnun üniversite mezunu.
Aradığınız genç tipi buysa başardınız. Değildiyse sisteme emanet ettiğimiz çocuklarımızın hayallerini niçin yıktınız, onları niçin sokağa bıraktınız?
Bu yıl YKS sınavına 3 milyon 36 bin 945 aday girdi ve Ağustos sonu yerleştirme sonuçları açıklanacak. Sizce kaç öğrenci istediği bölüme yerleşebilir. En az yüzde sekseni yine açıkta kalacak. Giremeyen bir pişman, giren bin pişman olacak. Çünkü mezun olsan da bir şey değişmeyecek. İşsizler ve vasıfsızlar ordusuna sadece diplomalı olarak katılacaklar. Bu durumda çalışmak zorunda kalan ve ekmeğini taştan çıkaran mültecilere kızmaya hiç hakkımız yok. Onlar giderse birçok sanayici şartel indirir. Çünkü çalışacak yerli ara eleman yok. Bizim gençlerimiz de üniversite okuyor veya mezun. Bu kadar okudum ben şimdi işçilik mi yapacağım diye iş beğenmeyecek, devlette masa başı bir iş umuduyla yıllarını KPSS peşinde heba edecek.
Şimdi soruyorum: bu memlekette istatistik bilen ve fütürolojiden anlayan bir kişi yok mudur?
Dört yıl sonra bu ülkede kaç doktor, kaç hukukçu, kaç mühendis, kaç öğretmen ihtiyacı olacağını niçin hesaplayamazlar?
Arkadaşım kusura bakma, sen mezun olduğunda senin seçtiğin bu meslekte adama ihtiyaç yok diye öğrenciler niçin yönlendirilmiyor? Hatta madem ihtiyacın yok niçin kontenjan açıyorsun? Her ilçeye vasıfsız sıradan üniversite açmaya mecbur muydun? Yükselt kotayı, hak eden kazansın, kazanamayan da değişik meslek kollarına yönelerek hayata atılsın.
Bunun adı, hükümet açısından kendi topuğuna sıkmaktır. Milyonlarca gayri memnun kitle doğal olarak muhalefet seçmeni olarak karşına geçiyor. Hala bunu fark edemediyseniz ben daha ne diyeyim?
Böylece iktidar hem kendine, hem de gençlere yazık ediyor. Hem de çok yazık.
Çocuklarımız yerleşme sevincini bile yaşayamadan kısa sürede başlarına gelecekleri görecekler.
Pusuya yatıp da, hata yapmalarını bekleyip gayri memnun kitleyi konsolide ederek siyasi ranta çevirmeye çalışan muhalefet stratejisini de etik bulmuyorum ama birileri bana bu eğitim sisteminin aciz ve perişan halini açıklasın.
En büyük korkum ve düşüncem, geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimiz.
Umarım daha da kötü tablolarla karşılaşmadan eğitim politika ve stratejilerimiz sil baştan ele alınır.