Hakan Şükür, eski bir futbolcu ve milli takım oyuncu bir sporcu iken sonrasında, milletvekilliği görevi yaptı. 2013 yılı sonrasında ise, Türkiye’deki FETÖ ile bağlantılı olduğu iddialarıyla gündeme gelmiştir. Özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası Hakan Şükür’ün terör örgütü üyesi olduğuna dair suçlamalar kapsamında, Türkiye’de hakkında tutuklama kararı çıkarılan ve mal varlıklarına el konulan bir şüpheli haline gelmiştir. Kendisi bu iddiaları reddetmiş ve FETÖ ile hiçbir bağlantısı olmadığını ifade etse de, halen terör kaçağı sıfatı ile yurtdışında yaşadığı biliniyor.
Öte yandan, bu eski futbolcunun sosyal medya kanalı var ve yurtdışından yayınlar yapmaya çalışıyor. Bu sosyal medya üzerinden, izleyiciler takipçiler çokça hakaret ediyor ve sövüyor. Bunun üzerine, bu kişi bulunduğu yabancı ülkedeki bir noterden Türkiye’deki bir avukat meslektaşa vekaletname çıkartıyor ve Türkiye’de kendisi aleyhine işlenen hakaret suçlarından dolayı, bu meslektaşın vekilliği ile manevi tazminat davaları açıyor ve hakaretler tespit edildiğinden, tazminat davalarını kazanıyor. Bu tazminat davalarının çokluğu ve tazminatların miktar olarak yüksekliği bir süre sonra rahatsız edici bir hal alıyor. Bunun üzerine işte demokratik hukuk devletlerinde olmayacak bir şekilde bir kişi üzerinden bir kanun değişikliğine gidiliyor. Her Türk vatandaşının kendisi aleyhine işlenen suçlarla ilgili, şikayet ve dava hakları mevcut iken, bu kişi gibi firari durumdakilerin kendileri aleyhine Türkiye’de işlenen suçların şikayet edilmesi için ya kendilerinin bizzat başvurusu ya da vekil avukat atayabilmek için Türk Konsolosluklarına veya Türkiye’deki noterlere başvurmaları mecburiyeti düzenlemesinin getirilmesi söz konusu.
Henüz metin son haliyle mecliste kabul edilmedi ancak bu düzenleme bu hali ile çıkarsa, Anayasa’ya aykırılıktan düzenlemenin iptal edilmesi mümkün olabilir. Çünkü Türk vatandaşlığı çatısı altında hepimizin eşitlik içerisinde hukuki olanaklardan faydalanması gerekirken, suçlu olduğu yargı eliyle yargılama sonucunda henüz onaylanmamış herhangi bir kişinin, kendisi aleyhine işlenen suçlar aleyhine, başvuru yollarının kısmen de olsa kısıtlanması durumu, insan haklarına ve Anayasa’ya aykırılık olarak değerlendirilebilir. Elbette ki, terör suçlaması ile kaçak olan birisinin, Türkiye’de maddi menfaat elde etmesi rahatsız edicidir, ama bizler rahatsız olmayalım diye de, suçu yargı eliyle sabit olamamış birisinin kendi menfaatlerini korumasının kısıtlanması yoluna girişilmesi hukuk güvenliğini tehlikeye sokar.
Aynı zamanda da, bir kişinin durumundan dolayı genel bir hukuki düzenleme yapılması, düzeni sürekli bozulabilir bir duruma sokar. O zaman, bu düzenlemeden mutlu olmayan bir başkası lehine de ayrıca bir istisna getirilebilir ve uzun vadede düzen delik deşik edilebilir bir hale doğru sürüklenir. Buradaki en önemli konu, Türk yargısı tarafından yargılanmamış ve hüküm giymemiş birisinin, kendisi aleyhine işlenmiş suçlar hakkında şikayet haklarının kısıtlanması durumu. Bu kısıtlama aslında bu noktada bir ceza verme niteliğinde sayılabilir.
İşte bu kişiye has hukuk düzenlemesi, bunun gibi hukuk tartışmaları şaibesi altında meclis gündemine geliyor. Gelecekte de, Anayasa Mahkemesi’nin gündem konusu olacak gibi görünüyor.