En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim de rahat edeyim. Buna “ kitabın ortasından konuşmak” da diyorlar; biz turizmcilik filan yapamayız, hatta kenarından bile geçemeyiz. Nedense bu işi bir türlü beceremedik.
İnanın çocukluğumdaki ev pansiyonculuğu dönemi çok daha başarılı ve ahlaklıydı. Bir türlü sinerji yaratamayan yeni nesil hibrit turizm trendi tüm değerlerimizi alt üst ettiği gibi Bodrum’u da telafisi mümkün olmayan bir çıkmaza sürükledi.
İnsan, para hırsı için bu kadar çirkinleşmemeli. Turizm yapmanın da bir ilmi, yolu-yordamı olmalı değil miydi? Güya her şeyimiz var, ancak hiçbir şeyimiz kalmadı. Sevgi, vefa, samimiyet, kültür, tarih, geleneklerimiz, etik değerlerimiz… Hepsi buhar oldu. Geriye kalan? Beton yığınları ve tahrip edilmiş doğa.
Bugüne kadar daha kaliteli, daha doğal, çevreyi koruyan, geleneklerimizle iç içe sürdürülebilir turizm için niye orijinal projeler üretemedik acaba?
İlgili Bakanlıklar, Belediyemiz, sektörler el ele verip 30-40 yıl öncesinden “ doğa ve insan dostu” organik-doğal turizm projelerine öncülük etmeliydi. Tüm stratejik planlarımız, çevre düzeni planlarımız, hatta uygulama imar planlarımız buna göre dizayn edilmeliydi.
Artık olan olmuş bir kere. Şayet elimizi tutmazsak son fırsatı da elimizden kaçırmak üzereyiz. Çünkü Bodrum Yarımadası olarak son dönemeçteyiz. Aksi takdirde toplu konut kentine dönüşen Bodrum’u rant avcılarına, deprem ve salgın kaçkınlarına teslim edip sadece insan gibi yaşayabilmek adına başka yerlere kaçacağız.
Tatil için de orijinalliği bozulmamış sakin ve daha ucuz Yunan adalarını tercih edeceğiz. Ne demişler; İş bilenin, kılıç kuşananın.
Peki çıkış yolumuz nedir? Can çekişen Bodrum’a nasıl can suyu olabiliriz? Tabii ki “ortak akıl” la.
Biraz açayım;
Dağ yürüyüşlerimde güzergahım üzerinde olan, en az üç yüz yıllık geçmişiyle metruk Girelbelen Köyü var. Konum ve mimari açıdan tam bir orijinal yörük köyü. Bu köyü ilk kuranların aslen Kavaklıdere’den gelen kalaycılar olduğu biliniyor. Hatta Girelbelen’den yayılan bu ailenin 3.nesil torunları halen Dağbelen, Ortakent ve Yalıkavak’ta yaşıyorlar.
Yani terkedilmiş olsa da ruhu, geçmişi, kültürü ve tarihi olan bir köy. Girel’in yamaçlarında boynu bükük, mahzun ve ızdırap çeken bu köy evlerine tamamen yıkılmadan, talan edilmeden el atmanın zamanı çoktan geldi.
Yürüyüşlerde bu köyün etrafından geçerken yüreğim hep cız etmiştir. İçimi derin bir hüzün kaplamıştır. Niçin Girelbelen doğal-organik turizme kazandırılmıyor? Hiçbir dokusuna, mimari yapısına müdahale etmeden sadece restorasyon mantığı ile tarihin derinliklerinde kaybolup gidecek olan bu köyü yeniden hayata döndürmek pekala mümkündür.
Tarihini, değerlerini ve geleneklerini bu denli hoyratça harcayan, kimliksizleştiren ve çabucak hibritleşen bir millete henüz rastlamadım.
Güya turizm adına yapmadığımız şaklabanlık kalmadı ama geldiğimiz nokta ortada. Bizim olan, bizden olan değerlerimizi ve kültürümüzü ön plana çıkaran projeler niçin geliştirmiyoruz, anlamış değilim.
Girelbelen özelinde yerli ve milli turizm politikalarımıza ışık tutacak ve Bodrum’un taşıma kapasitesini dikkate alacak, aynı zamanda koruma kullanma dengesini gözetecek “ Turizmde Yeni Açılımlar”a acilen ihtiyaç var. Buradan ilgili ve bilgili herkesi bir kez daha uyarıyorum. Karar sizin.
Hoşça kalın