Hiç kimsenin elinde Bodrum’un sorunlarını bir çırpıda çözecek sihirli bir formül yok. Olması gereken makul öneri ve eleştirilerimi orta yolcu ve yapıcı bir üslupla sunuyorum. Fincancı katırlarını ürkütmeme gibi bir derdim hiç olmadı ama aynı zamanda sırça dükkanına giren fil de olmadım.
O halde niye hala çırpınıyorum? Yazdıklarım yetmedi mi? Yetmez, sonuç alıncaya kadar yola devam. Mermeri delen, su damlasının şiddeti değil, sürekliliğidir. Kimin ne dediği umurumda değil. Zira sevgisi Bodrum olanın derdi de, Bodrum kadar güzel ve büyük olur.
Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği Bodrum’a borcum olduğunun bilincindeyim. Her türlü maddi ve manevi tahribata rağmen bu güzel beldemizi tekrar yaşanabilir hale getirebileceğimize inananlardanım. Tek çıkış yolumuz; ortak akıl kavşağında buluşup ortak beyin fırtınasıyla üstümüze abanan kara bulutları dağıtmaktır.
Düğmeyi nerede yanlış ilikledik? Biraz da ona bakalım. Bu sorunun doğru cevabını bulabilirsek işimiz daha da kolaylaşacak.
Bodrum’da yanlışlık eleştiri fikrinden başlıyor. Eleştiril-e-meyen kişiler, kurumlar ve kadroların hataları kartopu gibi büyüyor, çığa dönüşüyor ve hep birlikte çığın altında kalıyoruz. Böylece siyaset kurumlarının mabed’e, siyaset aktörlerinin de mabud’a evrildiği bu kısır döngü devam ediyor.
“Olmaz efendim! Asla eleştiremezsin. Gassalın önündeki meyyid gibi teslim ol, karışma, konuşma, eleştirme. Ahbap-çavuş, güllük-gülistanlık vaziyeti idare edelim” diyenlere karşı söylenmeyi bırakıp söylemeye başladığımız an; Bodrum’da etik değerlerin ve ahlaki siyasetin ayağa kalktığı andır.
İkinci yanlış iliklenen düğme ise, dost ol-a-mamak. Başkaca fikirlere dost olamıyorsun. Çünkü zihinlerde kemikleşmiş ön yargılar, tabular var, Çin Seddini aratmayacak bariyerler var. Kazara dost oluverirsen, hele elini uzatırsan, gönlünü açarsan, seyreyle başına gelecekleri. Önce seni ihanetle suçlayan kendinle mücadele edersin, sonra da özgürleşmenden korkanlarla. Senin kozanı delen ipekböceği gibi hür olmanı istemezler. Çünkü tek sermayeleri tek kutuplu dünyadır.
Velhasıl kendine dost olamıyorsan, insana dost olamıyorsun, coğrafyaya dost olamıyorsun, tarihe dost olamıyorsun, arkadaşına-yoldaşına dost olamıyorsun. Böylece dostluğun olmadığı zehirli ortamda ne insan yetişir, ne de proje gelişir.
Sevgisizlik ve güvensizlik bataklığında debelenirken kendimizle birlikte Bodrum’u da batırıyoruz vesselam.
Farklılıklarımızın zenginlik olduğu bir anlayışı ve İznik çinisi gibi aynı hamurda yoğrulan renklerimizi niçin terk ettik? Niçin Bodrum’u ütopik sloganlara ve ekonomik baronlara teslim ettik?
Bankaları mabed, parayı mabud yapan, insanı ve insanları araçsallaştıran kültür erozyonunun kodlarını ve faillerini araştırmakla işe başlarsak Bodrum için, geleceğimiz için hayırlı bir başlangıç yapmış oluruz.
Felsefenin, maneviyatın, etik değerlerin olmadığı bir ortamda huzur ve başarı aramak karanlıkta yol aramaya benzer. Halbuki Bodrum’un tarihi ve kültürel birikimi; ilgili bilim disiplinlerini bir kolaj mantığı ile bir masa etrafında buluşturup ortak akılla sorunlarımıza çözüm üretmeye yeter de artar.
Elimizi çabuk tutalım ama önce felsefe pencerenizi açalım, boğulmak üzereyiz.
Hoşça kalın