Miniatürk, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ tarafından tamamlanarak 2 Mayıs 2003 tarihinde ziyarete açıldı. İnternete Miniatürk diye sorduğumuzda karşımıza şu bilgiler çıkıyor;
“Antik Çağ’dan Roma’ya ve Bizans’a, Selçuklu’ya, Osmanlı’ya değin bu topraklarda hüküm sürmüş ve iz bırakmış medeniyetlerin kültürlerinden günümüze kalan zengin mimari miras 1/25 oranında küçülterek bir araya getiren projenin adı.”
Birçok medeniyete ana olmuş, ebe olmuş, beşik olmuş Anadolumuzdaki kültürel ve mimari yapıların bir kısmı küçük ölçekli olarak 70.000.m2’lik alanda bire bir üretilmiş. İnsan Miniatürk’ü gezerken hem haz alıyor, hem de heyecan duyuyor. Antik çağdan günümüze kadar tarih film şeridi gibi önünüzden geçiyor. İşte o zaman niye herkesin gözü bizim vatanımızda, daha iyi anlayabiliyoruz.
Durup dururken Miniatürk’ü niçin anlattım? Açılış tarihi olan 2003’ten tam dört yıl önce, daha Miniatürk’ün esamesi bile yokken, daha şümullü ve daha büyük bir projeyi MİNYATÜR TÜRKİYE adıyla Bodrum’a önermiştim. İBB bu öneriyi benden duydu diyemem ama aklın yolu bir diyebilirim. İş bilenin, kılıç kuşananın demişler. Miniatürk 2003’te açıldığından bu yana milyonlarca yerli ve yabancı ziyaretçi ağırlıyor. Özellikle tarih ve kültür turizmi açısından İstanbul’un vazgeçilmezlerinden biri oldu.
24 yıl önce Çökertme Gazetesi’ndeki yazımda bu projeyi şöyle anlatmıştım; “Gelin Bodrum’a 200 dönümlük alana (o zaman Bodrum bu kadar yağmalanmamıştı ve bu ölçekte yeri bulmak bugünden çok daha kolaydı.) Selimiye, Ayasofya, Sultanahmet, Efes, Bodrum Kalesi, Helenistik dönemin en güzel örneklerinden Side Antik Tiyatro, Balıklı Göl, Mardin Evleri, Kars kalesi, Sümela manastırı, Anıtkabir, Peri bacaları… gibi onlarca anıt eserlerin ve doğa harikalarının tıpkılarını bu alana küçülterek yapalım.”
Bu teklifimin üzerinden yıllar geçti ama hala geç kalınmış sayılmaz. Gelin hep beraber bu projeye sahip çıkalım ve bir yerden başlayalım. Gelenekleriyle, folkloruyla, el sanatlarıyla, yemek kültürüyle, mimari ve coğrafi değerleriyle birlikte Bodrum’da mini bir Türkiye oluşturalım. Turizmi basma kalıp deniz-kum-güneş sarmalından kurtarıp 12 aya bu tür projelerle yayabiliriz. Böylece esnaf, yatırımcı ve konaklama tesisleri yıl boyu para kazanır. Aynı zamanda beleşçi turizmi dediğimiz her şey dahil hamallığından da bir nebze olsun kurtulmuş oluruz.
İlgililer ve yetkililer ne zaman çelik-çomak oynamayı bırakır da bu işlere kafa yorar bilemem ama bu muhteşem eser-projeyi Bodrum’a kazandırma şansımız var. Vakit henüz geçmiş değil.
Bir günde bile zor gezilebilecek, geleneksel alışveriş noktaları, yöresel yeme içme yerleri ve folklorik konser ve gösteri alanlarıyla böylesi dolu, doyurucu ve kapsamlı bir projenin geliri en az on adet beş yıldızlı her şey dahil otelden daha fazla gelir bırakacağından kimsenin şüphesi olmasın. Bu proje hem 12 ay hizmet verecek, hem de iç, dış ve bölge turizmine ciddi bir renk katacak. İnanın bu proje Bodrum’a çok şey kazandıracak.
Gelelim işin algı ve ülkemizin tanıtımı boyutuna. Turistin bu denli muhteşem, özgün ve yoğun bir kültür ziyafetini hayatı boyunca unutması mümkün mü? Mini Türkiye’yi ziyaret ederek bir günde ülkemizin tarihi, mimari, kültürel ve doğa güzelliklerini tanımış olacak. Allah aşkına söyler misiniz, Türkiye ve Bodrum hakkında bundan daha güzel bir PR olabilir mi?
Kaynak işi en kolayı. Lokasyon ve arazi olarak (Bodrum-Milas arasında) alt yapıyı çözdükten sonra projeyi ete kemiğe büründürüp (üç boyutlu, animasyon vs.) görücüye çıkardıktan sonra yatırımcı hemen maliyet ve ciro hesabı yapacak. Bu projenin en fazla beş yılda kendini amorti edeceğini onlar da görecekler. Devlet desteği de sağlanırsa bu yatırımın olmaması için bir neden yok.
Tek şartla; tekrar ediyorum, önce şu betonlaşmayı durdurun. Çevre ve doğa düşmanı kaçak, çarpık, çirkin ve usulsüz yapılaşmaya hele bir dur deyin. Gerisi gerçekten kolay. Üzerine alınan alınsın. Her şey harap edildikten, Bodrum bittikten sonra artık hiçbir şey umurumda değil. Zaten bunları konuşmanın da bir anlamı kalmayacak. Başarmak ve Bodrum’u kurtarmak için önce kapasite ve vizyon lazım. Sonra da inanmak lazım. Sözü üstüne alınmak istemeyen varsa bu projeye sahip çıksın. Daha ne diyeyim?
Hoşça kalın