İnsanların seri halde tutuklandığı bir ülke olarak tarihe geçmek üzereyiz. Geldiğimiz noktada, toplumda birçok kişinin kafasında tutuklama ile suçun cezasının aynı olduğu konusunda bir karışıklık oluştu. Tutuklanmış kişi sanki suçun cezasını peşinen çekmeye başladı gibi bir kanı oluştu. Halbuki olması gereken işleyiş, idealde böyle değil.
Ceza yargılamasında kuvvetli suç şüphesi olması halinde, savcılık şüphelilerin tutuklu yargılanıp yargılanmamaları gerektiği konusunda, duruşma yapılması için mahkemeye sevk eder. Sonrasında da kişinin o suçtan tutuklu olarak yargılanıp yargılanmayacağı konusunda duruşma yapılır. Ancak tutuklu yargılama konusunda karar verecek o mahkeme suçun işlenip işlenmediğini yargılamaz. Sadece yargılama devam ederken kişi tutuklu olmalı mıdır, bunun yasada yazan şartları oluşmuş mudur onu inceleyip, tutukluluk konusuna karar verir. Çünkü tutuklu yargılanma aslında bir istisnadır. Hatta günümüzde yaşanan yargılama pratiğinde, toplum için tehlike yaratan birçok suç konularında isteseniz, yalvarsanız bile tutuklu yargılanamıyorsunuz. Mesela çocuğa cinsel istismar suç isnadı ile yargılanan birisinin tutuklu yargılanması, ancak sosyal medyada büyük bir kasırga kopması halinde mümkün oluyor. Ama diyelim bir video ile fikir suçu işlediniz ve video delilini zaten karartamayacaksınız, buna rağmen tutuklu yargılanıyorsunuz, ki bu suçun yargılama sonunda kişiye verilecek cezası hapis cezası olmasa bile tutuklandığı için kişiye bir çeşit peşin ceza verilmiş oluyor. İşte tüm hukukçuların isyanı da tam burada başlıyor. Tutuklama, ancak “kuvvetli suç şüphesi” ve “kaçma veya delil karartma riski” varsa uygulanabilir.
Tutuklama bir tedbirdir, ceza değildir. Suçun hapis yatıracak bir cezası yasada var olmasa bile, peşin bir cezaya dönüşmüş olması bakımından artık amacına hizmet etmemekte, dereye su gelene kadar kurbağanın gözünü çıkaracak şekilde, tutukluluk bir ceza olarak kişi üzerine sirayet etmektedir. Bugün, birisi çevreye terörist gibi baktığını iddia ettiği başka bir kişi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduktan sonra, tutuklu yargılanmasına karar verildi ise, bu kişi suç isnadının temeli olan bakışının anlamsızlığını açıklayana kadar, tutuklu kalabilir düşüncesi bile dehşet vericidir.
Devlet elbette ki, hepimizi yargılayabilir, görevlerinden en önemlisi de hukuku somut olarak işletebilmek için yargılama yapmak. Yasada tanımlı herhangi bir suç isnadı ihtimalinde, hobi olarak bile yargılayabilir. Herkes yargılanabilir. Ama keyfi şekilde tutuklanamaz. Şüphelinin kaçma veya delil karartma ihtimali olduğunun kesin olması gerekir. Hukukun temel ilkelerinden biri olan “masumiyet karinesi” gereği, bir kişi suçu kesinleşene kadar suçsuz kabul edilmesi gerekirken, kişinin peşin cezalandırılması gibi bir tutukluluk kararı verildiğinde, masumiyet karinesi de zedeleniyor. Tutuklu yargılamaya varıncaya kadar, elektronik kelepçe, imza karşılığı denetimli serbestlik gibi yöntemler varken tutuklu yargılama artık gerçekten istisna halinde uygulanmalıdır.
Tabi bunların uygulanabilmesi için, öncelikle hukuku kendi elleriyle uygulayan hakimlerin özgür olması ve yargının bağımsızlığının devlet tarafından garanti edilmesi beklenir. Bizler Godot’u bekler gibi bunu bekliyoruz.