Deprem felaketinin herkese yaşattığı ilk şok ve sonrasındaki can kurtarma telaşının ardından, artık bu felaketin bambaşka bir boyutuyla karşılaşmak üzereyiz.
Toplumun ihtiyaçlarının karşılanmamasından doğan toplumsal bir öfke ile karşı karşıyayız. Çünkü toplum, üzerine düşen vergi yükümlülüklerini yerine getirerek, gereğini yaptığını düşünüyor ve bunun karşılığında kendi ihtiyaçlarının karşılanmamış olmasından dolayı haklı bir öfke geliştiriyor. Bu birey ile devlet arasındaki toplumsal sözleşmenin, sıkıntıya girmiş olmasından kaynaklı bir öfkedir.
Bu günlerde, can kayıplarının bu denli yüksek olmasına neden olan bina yapım işlerinde adı geçen sorumluların belirlenebilmesi ve hukuken cezalandırılabilmesi için, bölgede görevli cumhuriyet savcılarının olağan üstü bir çabası da mevcut. Bu emekler, sahada birebir delil toplamak ve toplanan delilleri en uygun şekilde yargılama sisteminde değerlendirmek için çok değerlidir.
Aynı zamanda, Türkiye Barolar Birliği de üzerine düşeni fazlasıyla yaparak delil toplama faaliyetlerinin topluma yayılabilmesi ve tüm vatandaşların delil toplama faaliyetine katkı sağlayabilmesi için, telefona kolayca adapte edilen bir uygulamayı kullanıma açtı. Bu yazılım ile kısa bir süre sonra belki de asla ulaşılamayacak, aynı durumda kalmayacak yıkılmış binalar hakkında delil toplanması imkanı doğuyor. Elbette ki ideal olan, yargının kendi eliyle delil toplama faaliyetini yapabilmesidir. Ancak bu anormal durumda, normal ve doğal akışta bir yargılama faaliyeti de beklenemez. O halde teknolojiden faydalanarak böyle bir uygulamanın kullanıma açılması büyük bir nimettir, diye düşünüyorum. 24 saat sonra, yıkılan bir binanın yerinde olup olmayacağının belirsiz olduğu bir durumda, ancak böyle hızlı çözümlerle delil toplama faaliyeti gerçekleştirilebilir.
Toplumun tümünde, mevzuata aykırı şekilde binalar yapan ve bu kişileri yeterli derecede denetlememiş olan kişi ve kurumlarla ilgili, çok ciddi bir öfkenin ortaya çıktığını hepimiz görüyoruz. Bu öfkeyi gerek sosyal medyada gerekse rutin hayat içinde konuştuğumuz insanların lügatından ve hissiyatını ifade edişinden anlayabiliyoruz. Bu günlerin bam teli ise, bu öfkenin akacağı yerin neresi olduğudur. Öfkenin akıtılacağı yegane yer, hukuk ve yargı sistemi olmalıdır.
Öfkeye neden olan olan kişiler ve kurum yöneticilerinin, yargı sistemi önünde hesap vermelerinin sağlanabilmesi için, toplumun öfkesini, hukukun uygulanmasına yönelik olarak kullanması gerekir. Toplumdaki öfkenin, sorumluların yargıya teslim edilmesi ve bu kişilerin hesap vermelerine imkan sağlayacak bir yola dönüşmesi ise toplumun yargı sistemine olan inancı ile paraleldir. Zira toplum öncelikle yargı sistemi eliyle, caydırıcı ve toplumsal vicdanı rahatlatacak nitelikte cezaların belirleneceğine inanmış olmalıdır ki, öfkesini doğru yola yani hukuk sisteminin çalışmasına yöneltsin. Aksi bir durumda toplum ceza yargılamalarından, toplum vicdanını rahatlatacak bir ceza çıkacağına inanmaz ise, işte o zaman öfkesini başka yollarla ifade etmeye başlar ki, bu da toplumlarda en istenilmeyecek durumdur.