Corona günlerinde, karantina, sosyal tecrit vs gibi kavramlarla tanıştık. Bu kavramlardan bazıları kişisel seçim bazıları ise, yasal bir zorunluluk olarak karşımıza çıktı. İşyerlerinin bazılarının tavsiye niteliğinde karar, bazılarının ise genelge niteliğinde karar ile kapatılması söz konusu oldu.
Kapatılan ve kazancı olmayan işyerinin, çalışanlarının durumu da ekonominin belkemiğini oluşturduğu için, durum önemiyle gündeme geldi. Hastalık salgın durumları için, İş Kanunu’nda bir düzenleme söz konusudur. Yani aslında sadece işyerinin kapalı olması, yasal olarak çalışan veya işverene herhangi bir hak vermez. İşverenler ve çalışanların durumu aslen, iş yerinin salgın hastalıktan dolayı bir yasal zorunlulukla mı kapatıldığı, yoksa tavsiye kararı veya sadece tedbirsel amaçlı olarak mı kapatıldığı, ayrımsal bir kriterdir. Salgının ortaya çıkması ve sonrasındaki önlemlerin gereklilikleri, mücbir sebep niteliğinde olup, işyerinin salgın hastalıktan dolayı alınan karantina önlemlerinden sebep kapanması ile işverenin ücret ödeme yükümlülüğü sona erer. İşveren, mücbir sebebin varlığında, çalışan ile iş akdini sonlandırma hakkına sahip, çalışanın kıdem ve ihbar tazminatını ise ödemekle yükümlüdür. İş Kanunu açısından mücbir sebep yorumlandığında, aslen iş yerinin kapanması mücbir sebep değildir, ancak hastalık salgınından kaynaklı yasal olarak çalışanların işe gelemeyecekleri durumda varlığı halinde ancak, mücbir sebebin varlığından söz edilebilir.
İş Kanunu’nda normal çalışma süreçlerinde, çalışanın, ücretini almadığında herhangi başka bir unsura gerek kalmadan, haklı nedenle iş akdini sonlandırma hakkı zaten mevcuttur, ki bu durumda kıdem tazminatını da talep edebilir. Bu normal çalışma süreçlerinde, hak olarak zaten mevcuttur.
Yaşadığımız salgın süreci ile ilgili ise, İş Kanunu’nun 40. maddesi uyarınca, bir haftadan uzun süren salgın hastalıktan mütevellit mücbir sebep nedenli işyeri kapatılmasında, işverenin ücret ödeme yükümlülüğü çalışılmayan dönemin sadece ilk haftasında ücretin yarısını ödeme yükümlülüğü olarak tezahür eder. Bu noktada, iş sözleşmesi askıda olarak değerlendirilir. Sonrasında ise, işverenin ücret ödeme yükümlülüğü de yasal olarak ortadan kalkmaktadır. Diğer yandan, çalışanların ücretli ve ücretsiz izinlerinin kullandırılması konusu ise, ücretli izin tamamen işverenin yönetim yetkisi dahilinde değerlendirilirken, ücretsiz izin için ise, çalışanın yazılı muvafakatına ihtiyaç vardır. Zira yüksek mahkeme kararlarında, çalışanın rızası olmaksızın ücretsiz izin kullandırılması, iş akdinin feshi olarak değerlendirilmektedir.
Çalışan ve işverenin, zorlayıcı şartlara rağmen iş akdini feshetme iradesi yoksa, çalışanların öncelikle ücretli izin günlerinin kullandırılması daha sonra, ücretsiz izin için görüşülmesi ve taraflarca mutabakat sağlanarak kısa süreli ve belirli süreli bir süreç tanımlaması yapmak, bir yöntem olarak seçilebilir.