Yargı reformu, meslek hayatıma başladığımdan beri değişmeyen gündem. Son dönemde, her üç, beş yılda bir duymaya alıştığımız yargı reformu yapılacak, diye söyleniyor. Umuyoruz ki yeni yılda, ciddi bir reform uygulaması sağlanır. Çünkü birtakım mevzuatsal değişiklikler, neredeyse periodik olarak yapılıyor, ancak hangisi, yargının hangi yarasına merhem oluyor belirsiz, o yüzden, sonuca ulaştırmayan reform olgusuna değil, bir çıktısı, somut hissedilirliği olan bir reformu toplumca arzu ediyoruz. Aslında daha önce de farklı platformlarda birçok kez; farklı nedenler, farklı vesilelerle, hali hazırdaki mevzuatımızın reforma ihtiyaç duyar bir mevzuat olmadığı, yıllar içerisindeki güncellemelerle adalete ve toplumsal eşitliğe ulaşmak isteyen karar verici iradeler için yeterli mevzuata sahip olduğumuzu yazıyoruz, söylüyoruz. Burada reforma ihtiyaç duyulan aslen karar verici iradelerin zihniyetleri. Ancak; göz nereye bakarsa; direksiyon oraya yönelir gibi hedeflenenin nitelikli adalete ulaşmak yolunda bir irade gösterilmesi halinde mevzuat yeterlidir diyebiliriz. Peki tüm toplumun arzusu olan nitelikli adalete ulaşmanın yolu, son zamanlarda konuşulan bu reform ise ve bu gerçek bir amaca yönelir de hukuk reformu gerçek manasıyla uygulanabilir bir boyuta taşınırsa; ne olabilir? İçinde yaşadığımız yargı atmosferinde; bir çeşit hayal gibi gelse de yargı reformu aslında, güzelim ülkemizi ekonomik anlamda altın çağına taşıyabilir. Çünkü adalet sisteminin stabil, yeknesak ve güven verici olması halinde; biricik ülkemize dış yatırım ve yatırımcı yağar. Hem de sağanak olarak, çünkü yabancı yatırımcı, öncelikle kendisi ile ilgili bir hak mağduriyetinde kendisinin mağduriyetini giderecek güvenli bir hukuk sisteminin mevcudiyetine bakarak bir yere yatırım kararını verir. Bu yönüyle; yabancı yatırımcı gelmiyor, yabancı yatırımcılar piyasadan çekildi şeklindeki yorumları neden duyduğumuzu anlamak zor değil. Yabancı yatırımcı, hukuk güvenliği hissetmediği bir alanda kalmaz, uzaklaşır. Döviz girdiklerimiz neden azaldı, sorusunun cevabı hukuk güvenliğinin yoksunluğundadır. Yani ekonomi kötü diye yatırım gitmedi, hukuk sistemi, kötü diye yatırım gitti. Yani bu denklem; çok bilinmeyenli bir denklem değildir. Girdisi de, çıktısı da bellidir.
Yıllardır ülkemize yatırım yapmış ancak hukuk güvenliği duygusu incinmiş, uzun yargı süreçlerinin sonucu ile karşılaştıktan sonra ülkemizden yatırımlarını çeken yatırımcı güçlerin, aklında ve sözlerinde; ilk ve belki de tek soru, hukuk güvenliği var mı, yargı süreçlerinin, mağduriyetleri verimli şekilde çözebiliyor olup, olmadığı sorusu ve cevabıdır. Bizzat kişisel tecrübelerimle maruz kaldığım bu soru ve endişeler, aslında tek bir hedef belirleme ilkesiyle giderilebilir. Yani adalet çarklarını çeviren her bir tekil karar vericinin gözünü, direksiyonun gitmesi gereken adalet yönüne, sabitlemesi ile yargı reformuna ihtiyaç dahi kalmaz.
Yine de, yeni yılda, yeni yargı için, reform umudumuzu kaybetmedik, bekliyoruz.
Muhtemelen haber kanallarında; ekonomi yorumlarında defalarca duymuş olduğumuz bir kalıp; piyasa olumlu cevap verdi, piyasa memnuniyetsiz, piyasada güvensizlik var, vb. kalıplar. Bu kalıplarda piyasa diye bir birey var ve bu birey ekonomik alanlarda karar verici bir güce sahip gibi bir imaj var. Evet ; piyasa adlı olgu karar verici bir güç ama bir birey değil. Peki kim bu piyasa rumuzlu karar verici ? Piyasa; karar verici bireylerden oluşan bir kümülatif güç ve bu güç öyle bir karar verici ki; dünyadaki ekonomi, siyaset, ve tüm politikaları yöneten bir güç. Bu güç ise ; her gün alışverişe giden ya da ekranından elektronik ticaret yoluyla alışveriş kararı veren bu yazıyı okuyan her bir tüketicinin oluşturduğu güç. ?????????? Evine markalı su siparişi veren , hayvan kürkü yerine sentetik kürk satın almayı tercih eden; plastik yerine evine alüminyum cam çerçevesi taktıran; gdo’lu ürün tüketmek istemediğinden, daha pahalı da olsa, başka ihtiyaçlarından kısıntı yaparak doğal ürünleri besin olarak sofrasına koyma iradesini gösteren her bir tüketici bireydir. Ancak; ne kadar ironiktir ki; bireyler piyasanın kendisi olduklarını bilmez gibi ; piyasanın kendilerinden ayrı bir karar verici olduğu sanısıyla, onu yönlendirmek yerine ; onun yönlendirmelerine ayak uydurmak zorundaymışlar gibi davranırlar.
Bu yönüyle ; tüketicinin kendi kararları, hakları o kadar önemlidir ki; tüketicinin çoklu bir davranışı piyasamın bir anda yön değiştirmesine neden olabilir işte bu anlamda tüketicinin, tüketim kararlarında ve hak arama yollarında iradesine sahip çıkması ve piyasanın kendisi olduğunu yeni karar verici olduğunu unutmadan tüketici davranışlarını ayarlamalıdır.
Covid-19 (Pandemi) döneminde; tüketicinin asıl patron olduğunu somut olarak yaşadık. Nerdeyse, cenaze haberlerinden başka işe yaramamaya başlayan Facebook yeniden ihtişamlı günlerine kavuştu. Günlük ihtiyaçlar minimuma indirildi, Çanta ve ayakkabı satışları durdu, ev dekorasyonu ürünleri popülerleşti , ev tadilatı ve bahçe ürünleri resmen kapanın elinde kaldı. Tüm bu satın alma kararları; bu şirketlerin hisse değerlerine, borsadaki işlemlerine yansıdı, işte tüketicinin piyasayı oluşturan eli kararları verdi ve piyasanın kaderini belirledi.
Peki tüketici asıl patronsa; neden hala kendi değerini bilmiyor, bildirmiyor ve asıl patron olduğu halde piyasa oyuncuları tarafından kötü muameleye maruz kalıyor, aslında neden kazıklanabiliyor ?
Çünkü tüketici, piyasa rumuzlu varlığın aslen kendisi olduğunu ve mevcut haklarını gereği kadar işletmiyor.