Doğrusu, reklam panolarında Büyükşehir Belediyesi’nin afişiyle karşılaşınca heyecanlandım. Umut verici bir adım olmuş. En azından söylenmeyi bırakıp söylemeye başlamışız. Arkasından bilimsel ve kalıcı önlemlerin gelmesini bekliyoruz. Ne yazıyordu panoda; “SU SENİN GELECEĞİN. Tasarruf et susuz kalma.”
Bilinçlendirme adına bile güzel bir adım ancak içi acilen doldurulmazsa slogandan öte geçmeyecek ham hayal bir temenni olarak hafızalarda kalacak o kadar. Ancak icra makamının temenni lüksü yok, bunu da bilelim.
17 Ocak 2023 tarihli yazımda Bodrum’u bekleyen en büyük tehlikenin “su sorunu” olacağını yazmıştım. Sanki Allah söyletti. O günden bu güne dünyada, Türkiye’de ve Bodrum’da her geçen yıl ivmesini arttıran küresel ısınma sonucu karşılaşacağımız kuraklık, dolayısıyla su kıtlığı ile ilgili senaryolar konuşulmaya başladı.
Bodrum Belediyesi tarafından su ile ilgili bir toplantının yapılması ve farkındalık yaratma açısından önemli bulduğum Büyük Şehir Belediyesi’nin afişleri gösteriyor ki artık Bodrum’da su kıtlığı kapımıza dayanmış durumda.
Ancak herkes bilmeli, lafla peynir gemisi yürümüyor. Yarımada’nın su sorununu kısa ve uzun vadede çözecek “eylem planı” henüz ortaya konabilmiş değil, bu da ister istemez konut sakinlerini, işletmecileri ve tüm turizm tesislerini tedirgin etmektedir.
Nasıl etmesin ki, bin bir zahmetle ciddi maliyetlerle yatırımınızı ve tanıtımınızı yapmışsınız, otelinizi doldurmuşsunuz, bir de bakıyorsunuz sezonun ortasında sular kesik, hadi bakalım 30 sene önceki gibi küflü tankerlerle tesislere su taşıyacaksınız. Olacak iş değil, bunun mazereti olamaz. Çünkü yerel yöneticiler bu sorunları çözme vaadiyle iş başına geliyorlar. Belediye Başkanının Cumhuriyet öncesi adı “şehremini” idi. Yani her şeyiyle şehrin kendisine emanet edilen kişi demek. O halde Belediye Başkanları tüm yerel sorunları (alt yapı, üst yapı, temizlik, çevre…vs) çözmekle mükelleftir. Bunun mazereti olamaz.
12 ay boyunca hafta geçmiyor ki telefonlarımıza “sayın abonemiz DSİ isale hattındaki arıza nedeniyle ……. tarihlerinde mahallenize su verilemeyecek..vs…vs.” Bu mesajlardan bıktık. Allah aşkına bitsin artık şu DSİ mazereti. İnsan 20 yılda o boruların altın kaplamasını bile döşer. Halk çamaşırını, bulaşığını rahat yıkamak istiyor, musluklarda “tıss…” sesi duymak istemiyor.
Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ama bilimsel gerçekler ve küresel ısınmayı iyi araştıran uluslararası çalışmalar bize gösteriyor ki, kehanet gibi olmasın, bizler görür müyüz bilemem ama 2040 yılına kadar “su savaşları” başlayacak, lütfen bunu bir yere not ediniz. Bir başka deyişle petrol savaşları yerini su savaşlarına bırakacak.
Demek ki büyük bir tehlike kapımızda. Hele Türkiye’nin su fakiri bir ülke olduğunu düşünürsek bu kriz en çok bizi vuracak. Su sorunu, tarihi sarnıçlarından bile kolayca anlayabileceğimiz kadarıyla, asırlardır su kıtlığı yaşayan Bodrum’u öncelikle etkileyecek.
Peki ne yapalım? Oturup ağlayacak, yas tutacak halimiz yok. Önce aklımızı sonra teknolojiyi kullanarak bu işin üstesinden gelmek pekâla mümkün.
Şimdi tehlikeyi ortaya koyduk. Elbirliği ile gelecek 10,20,… ve 50 yıllık stratejik su planları üzerinde çalışmak, kafa yormak zorundayız. Yoksa bunca emeğe, bunca yatırıma ve hepsinden evveli Bodrum’a yazık olur. Afişlerle, panellerle başlamak güzel ama icraata dönüştüremezsek hiçbir anlamı kalmayacak.
Gerekirse tüm yapılaşmaları ve imar planlarını askıya alıp ilk 10 yılda Yarımada’nın su sorununu çözmek zorundayız. Yıllardır yazıp çiziyorum, Bodrum bu yükü kaldıramaz, taşıma kapasitesini aştık diye. Gelin görün ki derdimi kimseye anlatamadım.
Yokuşbaşına “Susuz Bodrum’a hoş geldiniz” tabelası asmaya ramak kaldı. Düşünün bir kere, suyu olmayan bir kentte bırakın turizmi hayat nasıl olur? O nedenle tehlike çok ama çok büyük, elimizi çabuk tutalım.
Neler yapılabileceğini haftaya kadar hep birlikte düşünelim ve bu köşede dile getirelim.
Hoşça kalın.