Ne yazacağımı bilemiyorum. Sözün bittiği yer derler ya, meğer yazının da bittiği yer varmış. Yaramız büyük, acımız kor gibi yürekleri dağlıyor. Enkazdan gelen çığlıklar, enkaz başındaki çırpınışlar, ateşin düştüğü ocaklar ve 13 milyonun bir anda yıkılan, yok olan hayalleri Türkiye’min üstüne karabasan gibi çöküverdi.
Resmen küçük kıyameti andıran bu büyük felaketi milletçe yaşadıktan sonra, topu taca atarak faturayı depreme kesme lüksümüz yok. Elbette beşeri imkan ve yeteneklerle bizim de önceden almamız gereken yapısal ve yönetsel tedbirler vardı. Her şeyden önce her önüne gelenin kafasına göre değiştiremeyeceği ve gücünü anayasadan alan öyle bir uygulamaya başlamalıyız ki, ana fay hatları üzerinde sağlı-sollu asla ve kat’a yapılaşmaya izin verilmemelidir. Diğer önlemler; deprem yönetmelikleriyle, siyasi iktidarların ve yerel yönetimlerin sıkı takipleriyle yapılacak işler… Bu ve benzeri teknik ve idari çalışmalar ancak yaralar sarıldıktan sonra masaya getirilecek şeyler.
Dikkatlerden kaçırmamamız gereken bir gerçek de şu ki; tüm tedbirlerin alındığını farz etsek bile bu denli yıkıcı ve etkili, dağları bile yerinden oynatan son yüzyılın en büyük felaketine kaç bina dayanabilir? Günah keçisi ararken işin bu boyutunu da göz ardı etmemek gerekir.
Devletimiz güçlüdür, milletimiz ise kocaman yüreklidir. Göreceksiniz Türkiye en kısa zamanda yaralarını öyle bir saracak, öyle bir ayağa kalkacak ki dünya bile şaşıracak. Devletimize ve milletimize güvenin. Yeter ki hepimizi üzüntüye boğan bu asrın felaketinden siyaset devşirmeye çalışan, milletin acısını polemik konusu yapan zavallılara prim vermeyelim.
Almanya büyüklüğündeki 10 ili kapsayan bu coğrafyamızda 13,5 milyon insanımız depremden doğrudan etkilendi. Yıkılan 25 bin binada 120 bin 940 bağımsız bölüm vardı. Artık muhtemel can ve mal kaybını siz düşünün. Böylesi büyük ve geniş alana yayılan bir felaketi kim öngörebilirdi ve kim nasıl önlem alabilirdi ki?
24 saat içinde müdahale edebilmek için çöken 25 bin binanın her birine en az 10 kişi, toplamda 250 bin kişilik profesyonel arama kurtarma ekibi gerekir. Sadece ekiple iş bitmiyor. Bu binalara 25 bin ambulans, 25 bin şoför ve her ambulansa 2 acil 112 görevlisi, operatörüyle beraber 25 bin iş makinesi, 25 bin hilti ve spiral gerekli. Devam edelim 250 bin kişilik ekibin lojistiği ve genel asayiş için ayrıca en az 125 bin personele ihtiyaç var. Tablo bu, lakin ağzı olan konuşuyor. Allah aşkına bu kadar ekip ve ekipmanı şu dünyada hangi güç ve hangi devlet deprem olacak diye hazır tutabilir. Eğri oturup doğru konuşalım. Bu olası bir şey değil. Her şeye rağmen devlet ve millet 24 saat içinde zor da olsa toparlandı ve duruma müdahale etti. Bekara kadın boşaması kolaydır, derler. Süreci eleştirirken lütfen bu gerçekleri de göz önünde tutalım.
Herkes elinden geleni yapıyor, millet çırpınıyor, devlet koşturuyor. Velhasıl tüm Türkiye seferber olmuş durumda. Lütfen birlik ve dayanışma ruhumuza gölge düşürmeyelim. Bu ruh müdafa-i hukuk ruhudur, bu ruh “kuvayı milliye” ruhudur. Herkes bu inançla çalışıyor.
Mülki amir olarak Bodrum’da depremden bugüne kadar afet koordinasyon heyetinin başında olan, şimdi de ilçemize gelen depremzedelerin onurlu bir şekilde misafir edilmeleri için gece gündüz koşturan Kaymakamımız Sayın Bilgehan Bayer’in gayretli çalışmaları başka neyle izah edilebilir?
Diğer yandan Bodrum Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Aras ilk günden itibaren tüm belediye imkanlarını personel ve ekipman olarak seferber etti. Bodrum’dan kalkan yardım tırları ve araçlarla birlikte Hatay’ın Arsuz ilçesine gitti. Hala orada, askerlikten kazandığı sevk ve idare yeteneği ile destansı çalışmaları yapıyor.
Belediyemizin çöp kamyonuyla 7/24 temizlik işlerinin organizasyonu, içme suyu ve kanalizasyon faaliyetleri başta olmak üzere her şeye el atıyor. Dört noktada kurduğu aşevi ile günde 15.000 depremzedeye sıcak yemek veriyor. Yetmedi; kurduğu büyük depoda tasnif ettirdiği erzak ve diğer ihtiyaç malzemelerini güvenli bir şekilde köylere kadar bire bir depremzedelere ulaştırıyor.
Kaymakamımızın, başkanımızın ve gönüllü kuruluşlarımızın yaptığı bu güzel katkılar gibi devletimiz de Türkiye’miz de teyakkuz halinde ilk günden itibaren fedakarca çalışıyorlar. Onların morale, desteğe ve duaya ihtiyaçları var.
Ey siyaset yaptığını sanan zevat! Asılsız, yalan haberlerle ve yıkıcı eleştirilerle sadece Türkiye’mize değil, kendinizi de zarar verirsiniz. Lütfen hassas olalım, dikkat edelim, varsa siyasi hesaplaşmalarınızı erteleyin. Cesetler üzerinden siyaset yapmayın, bunu millet affetmez. Buradan kimseye artı bir siyasi rant çıkmaz. Bu böyle biline.
Sonuç olarak, ülkemizin beşte biri yıkılmış. Şimdi değil de ne zaman birlik olacağız? Haydi Türkiye’m! Gün birlik ve dayanışma günü, gün kardeşlik günüdür. Aramıza kin ve nefret tohumu ekmeye çalışanlara, devletimizi aciz göstermeye, küçük düşürmeye çalışanlara inat kucaklaşalım, kenetlenelim. Deprem geleceğimizin tutkalı olsun. Kahramanmaraş bizim mayamız olsun.